“RAND RAPORU” İLE TÜRKİYE’YE VERİLEN MESAJ
25 Nisan 2020
İdlip ve Corona Arasında Piyasalar
25 Nisan 2020

2019 sonunda önce dış ticaret verilerini aldık: Ülkenin önemli bir döviz çıkışına sebep olan ithalat kalemi düşmüştü. İhracat belirli bir şekilde ithalata bağımlı olmaksızın gelişmeye devam ediyordu. Hatta öyle ki dış ticaret dengesi  30 milyar dolar açık ile sonuçlanmıştı.  100 milyar dolar dış ticaret dengesi rakamlarından, 30 milyar dolara gerileyen bu veriler ekonomi için bir fırsata dönüşebilirdi. Öyle de oldu…Buna bir de enerji maliyetlerinin gerilemeye başlamasıyla, enerjinin ithalat içindeki payı da düşmeye başlayınca ekonomi 2019’da derin bir nefes aldı.  Enerjinin toplam ithalat içindeki payı %21,6’ya düştü.

Sonra Turizm göstergeleri geldi: 52 milyon turist, 36 milyar dolar turizm geliri açıklandı. Bu rakamlar cari açık konusunda önemli bir göstergedir. Çünkü mal ithalatındaki bu dengesizlik, hizmetler dengesindeki bu fazla ile karşılanır. Dolayısıyla dış ticaret 30 milyar açık verirken turizmden gelen 36 milyar doların her kuruşu kıymetlidir. Haliyle ardından cari açık konusunu bıraktık, cari fazlayı konuşur olduk. Evet Türkiye yıllardır  50 milyar doların  altına düşmeyen  cari açık konusu ile yeniden yüz yüze gelirse… Ne olacaktı? Böyle böyle başlayan felaket senaryoları hiç bitmek bilmedi. Elbette bunun da sonuçları kötü olurdu.  Ekonominin bu kadar önünün daraldığı ve geçmişten bagajının dolu olduğu bir dönemde böylesi ciddi finansman açığını yönetmesi, bu kadar badire arasında hiç de kolay değildi. Ama yıl sonunda, hele ki son çeyrek büyüme ile gördük ki veriler lehimize gelişmektedir.  

Büyüme

TÜİK Türkiye ekonomisinin 2019’da % 0.9 büyüdüğünü açıkladı. 2019’un Dördüncü çeyrekteki %6 büyümesiyle birlikte son 7 çeyreğin en hızlı büyümesi de gerçekleşmiş oldu. Bu göstergelerle Türkiye ekonomisi, 2019 son çeyrek verilerine göre dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisi oldu.

Türkiye ekonomisi cari fiyatlarla milli gelir  2019’da bir önceki yıla göre yüzde 14.9 artarak 4 trilyon 280 milyar 381 milyon lira olarak gerçekleşti. Türkiye ekonomisinin  2019 yılı dördüncü çeyreğindeki % 6 büyüme son 7 çeyreğin en hızlı büyümesi olarak gerçekleşti. Böylece Türkiye ekonomisi son çeyrek verilerine göre dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisi oldu.

“Perşembenin gelişi Çarşambadan belli” dedikleri gibi Türkiye 2019 yılında,  finans ve sigorta faaliyetleri olarak toplam katma değeri % 7.4, kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri % 4.6, diğer hizmet faaliyetleri % 3.7 ve tarım sektörü %3.3 arttı. İnşaat sektörü düşen faizlerle moral buldu, % 8.6 arttı. Mesleki idari ve destek hizmeti faaliyetleri ise 1,8 azaldı.

Kişi başına Milli Gelir, 2019’da cari fiyatlarla 51 bin 834 lira: 9 bin 127 dolar oldu. Bu değer, 2018’de 45 bin 463 lira: 9. 632 dolar  olarak hesaplanmıştı.

Hep 2018 Bulutları Devam Ediyor

Burada kötü geçen 2018 göstergelerinin ardından 2019 yılı için kötümser senaryo belirleyen IMF ve Dünya Bankası verilerinin ne kadar yanıltıcı ve gerçeklerden uzak olduğu görüldü. 2019 için % -3 küçülme öngördükleri verilere karşı, gerçekleşen bu veriler elbette Türkiye için başarı olarak görülse de kredi notu ve CDS /Risk primi bakımından riskli ülke olarak görülmesine yol açmıştır. Bu durum  Türkiye için maliyetli bir ülke olarak algılanmaya sebep olmuş ve bu da uluslararası piyasalardan borçlanırken ek faiz yükü olarak karşımıza çıkmıştır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi aslında beklentileri karşılayabilecek bir durum ortaya koyamamıştır. Özellikle 2018’de Rahip Brunson krizi ile başlayan süreç, ekonomiyi ve bütünüyle bir yılı hırpalamıştır. 2020 ’ye gelirken bu badirenin etkileri her ne kadar 2019’da azalmış olsa da hafızalarda 2018’in etkileri vardır. 2020 için hükümet ekonominin %5 büyümesini hedeflerken, öbür tarafta ince hesaplar beklentileri %3 seviyelerinde tutmaktadır. İşsizlik de önemli bir gösterge olarak karşılarında durmaktadır. Ama 2020 beklentisi işsizliğin düşeceği yönündedir. Enflasyonun tek haneye inmesi, faizlerin indirilmesi her şeyin o kadar kolay olmadığını göstermektedir. Ekonomide işlerin yoluna girmesiyle, büyümenin ve cari açığın geri geleceği açıktır.

Hükümetin iyimser beklentisi, 2019’da Milli Gelirin %2,9’u kadarlık bir bütçe açığıyla kapanacağı beklentisi yönündedir. Hükümet de 2020 beklentilerini bu yönde tutmaktadır. Uluslararası kuruluşları ve Avrupa Komisyonunun 2020’ye ait görüşleri de Milli Gelirin %3,5’i kadar olacağını öngörmektedir.

Bütçeye Bakıldığında

Türkiye’de özellikle 2018’in en önemli etkisi faiz yükünü arttırması olarak görülmelidir. Bu da doğrudan bütçe dengesi üzerinde etkili olmuştur. Şöyle ki bütçe açığının Milli Gelire oranı uzun yıllar %2’nin altındadır. Bütçe açığının sınırları AB kriteri olarak %3’lük değerin altındadır. 2016 sonlarından itibaren ekonomiyi canlandırmak ve yaraları sarmak adına kamu harcamaları arttırılmıştır.

Bu politika bir dereceye kadar etkili olsa da 2018’de ekonominin yaşadığı kur atağı özellikle vergi tahsilatını yavaşlatmış ve aşındırmıştır. Bunun için hükümet, 2019’da bütçe açığındaki yükselişi yavaşlatmak adına Merkez Bankası kaynaklarına el atmak zorunda kalmıştır. 2020 yine de umutların aktarıldığı bir yıl olmuştur.

Loading

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.