15 sene önce liseler arası, Cumhuriyetin kazanımları üzerine bir kompozisyon yarışması düzenlenir. Kağıt fabrikalarından, şeker fabrikalarına, Sümerbanklardan madenlere herşey gündemdedir. Bir anı belgesel hikayeleştirilecek ve bu yarışmada anlatılacaktır.
O yarışmaya katılan eserlerin kitap halinde basıldığını gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Hafızanın, kara kutuların ya da geçmişe dönük anıların paketlendiği yok sayıldığı günlerden geçilmekteydi. Hiçbir sanayi ya da endüstriyel birikim ile ilgili kayıtlar binalar saklanmadan yıkılıp yok ediliyor yerine daha farklı (!) binalar yapılmaktaydı. “Cumhuriyet’i böyle kazandık!” resimlerinden daha değerliydi bu varlıklar. Ancak görevlerini tamamlayıp sessizce aramızdan ayrılan bu işletme ve tesisler yok gibi geçip gitmişti. Yalan olmuştu adeta… Kime söyleseniz tebessümle bakar oldular. Tekel mi o da ne? Burada binaları vardı şu arsalar Tekel’e aitti deseniz… Şurası Kükürt fabrikası, şurası SEK idi… çok bir karşılığı olmayan anlatımlar olacaktı. Bunların bir gayr-ı menkul değeri bir de müze niteliği ön plana çıkartılabilirdi. Özellikle endüstri müzeciliğinin güzel bir çalışma alanı bu işletmeler olabilir.
Bugün bir başka konu Türkiye’nin Pancar Motor serüveninden sözetmek istiyorum. Pancar Motor’un 1950’lerin ortasında başlayan hikayesi, ülkemizde makine sanayi ile ilgili önemli dersler içermekte, dahası sonrasında neler olacağının ipuçlarını da vermektedir.
Pancar Motor 1956 yılında Gümüş Motor adıyla faaliyete geçti. Almanya’dan ülkesine dönen genç bir mühendis kurucu genel müdür oldu. Bu kişi Prof. Dr. Necmettin Erbakan idi. Şirket, tarımda ve teknelerde kullanılacak küçük motorları memleketimizde üretecekti. Alman lisansı ile 1960 yılında üretim başladı. 1964 yılında Pancar Motor adını aldı. Pancar Motor tam 56 yıl faaliyet gösterdi. Üretim, yedek parça, servis ciddi bir ağ oluşturdu. yıllarca zarar etti denildi. Sonunda arsa sahibi de olan bazı pay sahipleri açtıkları davayı 2010 yılında kazandılar. Şirket, 2011 yılında kapatıldı. İstanbul Bayrampaşa’daki arazi, şirketin birikmiş zararlarını ve borçlarını kat kat karşılayacak kadar değerdedir. Pancar Motor’un makinelerini, Gümüş Motor satın almış.
1960 yıllarının birikimi Pancar Motor’u ortaya çıkardıysa bugün çok ileride olmak gerekmez miydi? Sanırım anlaşılmayan husus, motor üretmek ile şirket yönetmeyi aynı zannetmek… Bu durumda çok sayıda şirket iflas ediyor ya da gün sayıyor… Bir iktisatçının cerrahi bir konuya hakimiyeti ne kadarsa bir doktorun da yönetime hakimiyeti öyledir. Eğer yüce Allah bu kişinin beynine “sen aynı zamanda çok iyi bir yönetici de olursun ey doktor! “ genini yerleştirmediyse durum budur. Teknik konular da böyle: yeraltından madeni çıkarma bilgisi ile organizasyon becerisini karıştırmamak gerek. Bir makine üretmeyle, satışı, pazarlaması, finansmanı ve yönetimi de farklı örgütlenmelidir. Ancak bizim aile şirketlerimiz bu durum sanki mümkünmüş gibi yönetiyorlar. Sonrasında ise her şey “bir anda oldu” oluyor. Farkında değiller hala.
En kolayı ithalat… Yurt dışından makine ithal etmekle, nereye kadar? Yurt dışı bir ürünü tercih etmekle nereye kadar? Yerli üretim korunsun eyvallah. Ar-Ge desteklensin ona da varız ancak katma değerli ürünlere yönelmenin zamanıdır. Ürettiklerimizden vazgeçmek zamanı değildir. Nüfusu aşan sayıda bilgisayar ve cep telefonu sayısına ulaşmış durumdayız. Evsel atıklar gibi elektronik atıklar, makine atıkları da hurdalıkları dolduracaktır. Makine, ekipman, elektronik cihazların dahi hurdalığı olmak pahalı bir tercihtir. Tarafların bu konuda tekrar düşünmesi şarttır.