Kırmızı Çantalarda bütçenin Parlamentolara sunulmasının üzerinden 160 yıl geçti. İlk çantanın W. Gladstone için hazırlandığı söylenir. Türkiye’de ise Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin ilk bütçesi 16 Ekimde TBMM’ye sunuldu. 2019 Yılı Bütçesi başkanlık sisteminin ilk bütçesi olarak hazırlandı. Anayasa ve TBMM İç tüzüğünde yapılan düzenlemelerden sonra bütçenin hukuki eksiklikleri de giderilmiş oldu. Yine mali yıldan 75 gün önce meclise sunulan bütçe “ekonomik türbülans” aşamasının en yoğun olduğu günlerin “gölgesi altında” meclise geldi. Gerek OVP (Orta Vadeli Program) yerine açıklanan YEP (Yeni Ekonomik Program), gerekse Enflasyonla Mücadele Programı, yeni bütçeden daha fazla ilgi görmüş oldu.
Daha önceden alışageldiğimiz bütçeler dışında bir bütçe ile karşılaştık. Yatırım ve üretimin hedeflendiği, sosyal programların başı çektiği bir yatırım bütçesinden ziyade “eli sıkı” bir bütçe teklifi gündemde idi. Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde gerçekleştirilecek yeni yapılanma, tasarruflar, enflasyon ve kur ataklarına karşı “raporlama ve izleme” süreçlerinin öne çıkarıldığı bir bütçe görmekteyiz.
Öncelik Maliye Politikasında
2019 Bütçesinin harcama yanı 961 milyar TL olarak bütçe önerisinde yer almıştır. Gelirler 880,4 milyar TL olarak teklif edilmiştir. Bu haliyle 2019 bütçesinde 80,6 milyar TL açık öngörülmektedir. Bunun GSMH’ye oranı %2,6’dır. Son on yılın bütçelerinde görülmeyen bir bütçe açığı ile karşı karşıyayız.. 2018 yılı bütçesinde bu oranın %1,9’da kalması beklenmektedir. Yine 2018’e göre kıyaslandığında, bütçe teklifinde yer alan 66 milyar TL olarak hedeflenen bütçe açığının, yaklaşık %40 fazlası, 2019 için teklif edilmiş bulunmaktadır. Ekonomik dalgalanmalar nedeniyle bu oran yükselmekle beraber Maastricht Kriterleri ile öngörülen referans değerleri aşmamış durumdadır.
Bilindiği gibi AB Maastricht dönüşüm kriterlerinde üye ülkelerin bütçe açığının en fazla %3 olması hedeflenmişti. Türkiye’nin oranının bu dönüşüm rakamlarının altında kalması, şimdilik ekonominin kontrol altında tutulmasının bir göstergesi olarak görülebilir. Bilindiği gibi İtalya’nın borç yükü aşırı yüksek (%131,8)’tir. Bunu azaltmak için, daha önceden sunulan istikrar programında, 2019 bütçesinde bütçe açığını %0,8 olarak belirtmişti. Ancak hükümet, daha fazla harcama planlayıp, bu açık seviyesini %1,6’ya yükseltince AB Komisyonu bütçe teklifini reddetmişti.
Kısaca İtalyanlar, işsizlik fonu kaynağını arttırmak istemişti ki işsizlere daha fazla kaynak ayırabilsin. Muhtaçlık aylığını yükseltmek istemişti. Emeklilik yaşını tekrar düşürmek istemişti; bütün dünyada emeklilik yaşı ciddi mesele olmaya devam ediyor. Banka mağdurları var, kriz onları fena çarpmıştı. Onlara yönelik yardımları arttımak, vergi affı ve sabit vergi oranı ile vergi yükünü düşürmek istemişti de… de işte. Haliyle bunun sonu bütçe açığı vermeye çıkacaktı. Ama yanlış hesap bu defa AB Komisyonu’ndan döndü. Burası size de “tanıdık” geldi mi?
SGK Açıkları ve EYT
2019 Bütçesinde, Hazinenin SGK’ye yapmış olduğu transferler bütçedeki “kara delik” olma özelliğini korumaktadır. Bütçe açığından fazla bir miktar SGK açıklarına gitmektedir. TBMM’de tartışmalara neden olan emeklilikte yaşa takılanlar konusu bu konu ile birlikte değerlendirildiğinde, konunun popülist politikalara kurban edilemeyecek kadar önemli olduğu görülecektir. 500 bin yaşa takılan ve 100 bin kadar gün eksiği bulunan toplam 600 bin yeni Emekli kitle bu açıkların daha da içinden çıkılmaz hale gelmesi sonucunu doğuracaktır. EYT sürecinin bu şekilde sonuçlanmış olmasının sebebi tamamen “ekonomiktir”. Sosyal Güvenlik açıkları bütçe açığından fazladır, haliyle bu sorunun bu şekliyle yönetilmesi mümkün olmadığı gibi, EYT gibi yeni bir yük daha alması zaten mümkün görünmemektedir. 16 yıllık bütçe yükünün 500 milyar dolarla ifade edildiği bir dönemde bu teklifin riskli bulunması normaldir.
Sosyal Güvenlik sisteminde bir de aktüeryal denge denen bir oran vardır ki asıl hesaplar bunun üzerinden yapılmaktadır. Bu denge, emekli sayısı ile çalışan arasındaki oranı gösterir. Çalışan sayısı arttıkça, emeklilik sistemindeki fonların artacağı ve emeklilerin hem maaşlarının iyileşeceği hem de sağlık hizmetlerinden daha iyi yararlanacağı varsayılır. Türkiye’de çalışan/emekli dengesi yani aktüeryal denge 1,6‘dır. Her 1 Emekli için, 1,6 çalışan demektir. Bu oran hakikaten düşüktür. AB uygulaması standardı da göstermesi açısından referans alınabilir: 4 çalışana 1 emeklidir. Almanya’da bu oran 6’dır. İdeal bir sosyal güvenlik düzeni için dört çalışan veri olarak alındığında, Türkiye’de emekli sayısını arttırmak yangına körükle gitmek demektir. Bu yüzden emekli maaşları düşüktür; bu yüzden sağlık hizmetlerinden yararlanma sınırlandırılmaktadır. Düşük emekli maaşının yeni emeklileri de idare edebileceğini savunanlar, emeklinin düşük gelirini konuşmamalıdır. Mesela Almanya’da en düşük emekli maaşı 1350 Euro, Fransa ve İspanya’da yaklaşık 1050, İtalya ve Yunanistan’da ise 900 Euro kadardır. Türkiye’deki düşük maaşların sebebini, yetersiz bulunan sağlık hizmetlerinin sebebini yukarıda bahsi geçen dengenin “dengesizliğinde” de aramak gerekir. Her gelir yetersizliği finansman açığı demektir, borç demektir, yük demektir sonu yüksek faize çıkmaktadır.
Faizler ve yatırımlar
Son yıllarda yıllık 50-60 milyar TL olarak devam eden bütçedeki faiz yükünün, 2019 içün 117 milyar TL olarak açıklanması, faizin katlandığının bütçedeki en bariz göstergesidir. Faizler devam ettikçe ekonomideki verimlilik ve istikrar gerileyecektir. Yatırımlar kısmında ise iyileşme son beş yıla kadar artarak devam etmiştir. Son beş yıl ise yatırımlar faizlerin üstünde bir seyir izlemiştir. 2018 yılı dahil yatırımlar faizleri aşmıştır. Ancak 2019, 2020 ve 2021 programlarında faiz, önce yatırımların iki katına ve son yıl 2021’de, üç katına yükselmiştir. Ekonomide bütün dengesizlikleri başlatan bu faiz yükselişi sürecinin, yeniden üretim ağırlıklı ve ekonomide dengeleri yerine çeken bir hale geri dönmesi sağlanmalıdır.
Faizlerin, yatırımların altında seyretmesi, ülkenin üretken ekonomiye geçmesi ve gelişmesi bakımından önemlidir. Şimdilerde ise artan faiz oranları ,bütçedeki faiz yükü ve faiz harcamalarının da artmasında etkilidir. Son yıllarda yatırımlar lehine devam eden olumlu süreç, 2018 yılının dalgalanmaları ile faiz lehine bozulmuş ve faizler yatırımlara karşı yeniden başkaldırmıştır. Bu döngü tersine dönmedikçe ekonomiden istenen sonuçların elde edilmesi zor görünmektedir.