Bütçe hükümetin iş listesidir. Bir nev’i parlamentoya sunduğu ve harcama yapacağı yerler için ne kadarlık kaynak kullanacağını gösteren sipariş listesi. İktidar, bütçe adı verilen bu listedeki harcamaları yapmak ve bunlar için gerekli kaynakları vatandaştan toplama konusunda TBMM’den yetki alır. Bu açıdan yönetimi, kaynakların yönetimi olarak ifade etmek doğrudur. Kaynak denen şey sadece paranın yönetilmesi değildir. İnsan / personel, kullanılan girdiler, ilişkiler ve faaliyetimizi yürütürken temasta olduğumuz kesimler de bir şekilde bu kaynaklara bağlanabilir.
Şirketler kötü yönetilirse bedeli ağır olur: batar… firma sahipleri ekonomik anlamda zora düştüğü gibi, etrafına da çapına ve cürmüne göre bir miktar zarar verecektir. Kendine güvenen ve bağlanan kişi ve kesimleri mağdur edecektir. Bu da bir potansiyelin dışarıda kalması demektir. Ancak devletin batması, iflası hatta yükümlülüklerini yerine getiremez hale gelmesi, yakın geçmişte, Yunanistan örneğinde bolca gördüğümüz için uzun uzun aktarmaya lüzum yok. Bu açıdan bakıldığında devlet, özel sektör gibi batmaz: Ülkeye önce siyasi olarak el konulur, sonra ekonomik olarak.
Kamu kötü yönetilirse, yeterli hizmet üretilemediği gibi inanılmaz maliyetler gündeme gelecektir. Önce fiziki yetersizlik, sonra rutin işlemler bile yürümeyecek ve ardından fiziki alanların finansmanından cari işlemlere kadar yetersiz bütçe imkanlarından dolayı bir kriz oluşacaktır. Bunun sorumluluğunu genelde kurum yöneticileri üstlenmeyecektir. “Bunların iktidarı döneminde” diye başlayan sorumluluğu, siyasi parti üst yönetimi üstlenecek; siyasetçi esnafı ise kendine hemen, yeni bir parti bulacaktır. Ve önceki yöneticileri yekten suçlu ilan etmenin kolaycılığı baş gösterecektir.
Yıllar önceydi … Ekonomik krizlerden, enflasyondan, yüksek faizlerden başımızı alamadığımız yıllar… Sayıştay 2001 Mali Yıl Raporunu 2002’de yayınladı. O dönemki denetim raporundaki bir cümle daha ilginçti: Türkiye’de kayıtdışı ekonomi değil ” kayıtdışı devlet var” devletin hesapsızlığı anlatılıyordu o günlerde. Gelir gider takibi zorlaşmış; “Borç boyu aştıktan sonra” hesap şaşmıştı. 100 milyar dolara yakın On yıllık savunma harcamalarından sözedilmekte idi. Dönemin borcu yıllık milli gelirine yakın idi. Borçlanma arttıkça, “İflas 1999” raporlarının sayısı artmış ve iflas yılı da söylenir olmuştu. Elbette bu borç değerleri ihmal edilemeyecek bir seviyededir. Hele ki Osmanlı borçlanma sürecini yaşayan bir Türkiye için, çok daha fazla önemlidir.
Hükümetlerin biri yıkılıp bir yenisi kuruluyor, neredeyse mecliste herkese bakanlık düşecek bir devir hızı yaşanıyordu. Olur mu olmaz mı derken, yönetimdeki performans, potansiyonelin çok altında ve Türkiye gıdım gıdım büyüyordu. Kamu yönetiminde yeniden yapılanma tasarlandı. Ayrıntılar, Başbakanlıkça hazırlanmış “Değişimin Yönetimi İçin Yönetimde Değişim” başlıklı kitapta yer aldı. Kitabın “Yeniden Yapılanmanın Fayda ve Maliyeti” başlıklı bölümünde, kamu yönetiminde yeniden yapılanma kazanımlarının bu iş için harcanacak maliyetten daha fazla olduğu belirtildi. Yönetim zaaflarının getirdiği olumsuzluklar sıralanırken, Bu maliyetlerin, tamamen parasallaştırılması son derece güçtür.Yönetim sorunlarının yol açabileceği kayıpları, vatandaşta yol açacağı stresi ve memnuniyetsizliği parayla ölçmek mümkün değil. ” İfadesi haklı olarak yer aldı. Bu tür değerler parayla pulla ölçülememektedir. Bir de performans açığından söz edilmiş ki bu durum kelimenin tam anlamıyla “ülkenin potansiyelini kullanamadığı” sonucuna vurgu yapmaktadır.
Sözün özü bu güven kaybı, umutsuzluk, stres ve “al birini vur ötekine” tatsızlığı, o günlerde büyük bir çöküntü ile hepsi birden yaşanmıştı. Üzerinden 20 yıla yakın zaman geçse de hafızalarda. Ve o dönem gerçekten devlet yönetilemez bir halde idi. Bütçeler borç ödemek için yapılmıştı. Mesela yatırımlar, “yok” mesabesinde idi; Değil yatırım, bakım onarıma dahi para yoktu. Varsa yoksa borç anapara – faiz ödemeleri. O günün yönetimleri bu noktada çaresizdi. Onun için her “tek kuruş” ödenen faiz, vatandaştan tahsil edilen verginin, faiz adıyla, devlete borç verenlerin cebine aktarılması demekti. Vergilerimizden kaçan bu kaynak kimseye yaramadı. Şimdi 18 sene sonra dahi 2018 için bütçede yer alan faiz ödemesi 72 milyar TL’dir. O günlerde bütçenin yarısı faize giderken şimdi yüzde 10’u bile bulmayan bir rakamdan söz edilmektedir.
Evet, Steve Jobs haklı: “Hayatı geçmişe bakarak anlıyor, ileriye doğru yaşıyoruz ”
Bu günleri anlamak için biraz daha zamana ihtiyaç olacak sanki …