Balkanlardan gelen soğuk hava dalgasının, Türkiye gibi ılıman iklim üzerine etkisi sert oluyor. Ya da hava açık derken birden çıkıveren fırtına ve gök gürültüsü ile başlayan yağmur… Ekonomide de bu değişken hava şartlarına alıştık. Döviz kurundaki sükûneti dağıtmaya, bazen tek bir bulut yetiveriyor veya bulutları kaldırmaya bir rüzgar tam geliyor. Ekonominin bozuk havasını dağıtacak en önemli etken, siyasi iradenin dik duruşudur. Yürütmenin başı olarak Cumhurbaşkanı, Başbakan ve ekibinin açıklamalarının ekonomi cephesinden olumlu karşılanmasının nedeni bu iradedir. Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantıları sonrası, Başbakanın açıklamalarını da bulutları dağıtan rüzgar olarak görmek gerek. Kararlar ve önlemler kadar, mütebessim ve kendinden emin bir tarzda yapılan açıklamalar mevcut gerilimin azalmasında etkili olmuştur.
Türkiye ekonomisi büyük bir ekonomidir. Ancak yaşadığı sancılar hala daha tam üretim ekonomisine geçemeyişin sancılarıdır. Ülke, ileri teknoloji gerektiren bir üretim sisteminin henüz başındadır. İthalat bu yüzden, ileri teknoloji mallarına dayandığı için dış ticaret açık vermektedir. İhracatın ithalatı karşılama oranı dabu itibarla sınırlıdır ve niteliği düşük teknolojili ürünler ağırlıklıdır. Haliyle toplam ihracat içerisinde %4 seviyesindeki yüksek teknolojili ürünlerin ithalatı karşılaması da o ölçüde olacaktır. Bundan dolayıdır ki ihracatın yaklaşık yarısının kg değeri 1 doların altındadır. Topraktan çıktığı gibi yapılan satış, ekonomik anlamda da hamallığa dönüşmektedir. İşlenmemiş ürün ticareti ihracatın az olmasına, haliyle bir ülkenin ürettiğinden fazla döviz tüketmesine yol açmaktadır. Sonuç, dış ticaret açığı ile başlayan ve sonuçta cari açıkla neticelenen ciddi bir mesele haline gelmektedir.
Açıkları kapatmak için “üretim”, üretim için “tasarruf”, tasarruf için “gelir” gerekmektedir. Gelir yetersizliği yıllarımızı “orta gelir tuzağı” ile almıştır. Türkiye’nin bölgesinde temasta olduğu ülkeler itibariyle bir gelişmişlik farkı yaşadığı açıktır. Kuzey batısı ile güney doğusu arasında gelir farkı yüksek olan Türkiye, yeterli ve gerekli büyümeyi yakalayabilmelidir. Yaklaşık on yıldır söylenegelen “orta gelir tuzağını” da böyle anlamak gerekmektedir. Tasarruflar, yatırımlara yetmemektedir. %13 tasarruf düzeyi ile %20’lik yatırımlar yapılmaya çalışıldığında bu defa başkalarının tasarruflarına muhtaç hale gelinmektedir ki bu da bir başka açığa sebep olmaktadır.
Söz dönüp dolaşıp yine büyümeye gelmektedir. Aslolan büyümenin bir üst seviyeye taşınmasıdır. %3-4 olarak gerçekleşen büyüme, Türkiye’yi bulunduğu ‘gelişmişlik eşiği’nden bir üst aşamaya sıçraması için yeterli gelmemektedir. Sonuçta tasarruflar yetersiz kalmakta, haliyle bu gelir düzeyi de tasarrufa yeterli gelmemektedir.
Türk ekonomisi için bahar, yeterince tasarruf edebildiği, enerjide bağımlılığı aşabildiği ve ileri teknoloji gerektiren ürünleri üretebildiği gün gelecektir. Bugünler, ekonominin mekanik olmayan yapısını yönetmek için yeterli ve gerekli kararların alındığı günlerdir. Öncelikle üretimin devam etmesi ve yeni teşebbüs gücünün sisteme girmesi, istihdam ve talep oluşturma açısından önemlidir.
Topyekün kalkınmanın temeli nitelikli üretimdir.