“HAZIRA DAĞ DAYANMAZ” derler…
Önemli olan üretimdir… Üretemeyen ekonominin de eninde sonunda tıkanması ve kaynaklarını tükettiği için de ülkenin bir darboğaza düşmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden ülkeler kaynaklarını yönetirken aynı zamanda ülke içerisinde imkanlarının dağıtımını da yönetmek isterler. Bu konuda ne kadar başarılı olurlarsa içerideki zorluklar o denli kolay yönetilir. Aksi halde yokluk ile başlayan sürecin yol açacağı problemler daha büyük olur. Bu yüzden Güney Kore örneği ibret alınması gereken iyi bir örnektir.
Yıl 1997… Asya kaplanlarından bir haber gelir. Tayland para birimi hızla değer kaybetmektedir. Sonrası bildik şekilde gider işte: Ne Kore’si kalır, ne Japonya… Singapur, Malezya, Endonezya hepsi birer “kartondan kaplana” dönüşüverir. Asya’dan başlayan bu dalgalanma, bir domino etkisi ile tüm dünyayı etkisi altına alır. Bu krizin en önemli özelliği, bir ülkede başlayarak kısa sürede ve aynı anda, bir çok Asya ülkesini etkisi altına almasıdır.
Ekonomide görülen bu bulaşıcı etki, benzer özellikler ile kısa sürede bütün Asya ülkeleri üzerinden dünyayı sarmıştır. Krizin artçıları uzun süre etkisini göstermiş, sonrasında 1998 yılında Rusya ve 1999 yılında Brezilya ve 2001’de de Türkiye, bu krizlerden nasibini almış ve krize girmiştir. Kriz finansal krizdir. Olan olmuştur. Artık iktisatçılar bu meselenin nasıl gerçekleştiğini, bütün tafsilatıyla, halka anlatmaya hazırdır.
Bu dönemde bölgenin lokomotif ülkesi olan Japonya, en büyük ekonomiye destek paketini açıklamakta gecikmez. Ancak bu durumu düzeltmeye tek başına bu paketler de yeterli değildir. Güney Kore IMF’ye başvurur. “58 milyar dolar kredi” kullanır. Hükümet ve ekonomi yönetimi mutludur; kredi talepleri onaylanmış ve krizden kısa sürede çıkılması hedeflenmektedir. Artık sıra IMF paketini halka anlatmaya gelmiştir. Eski mutlu ve refah günlerinin yeniden başlayacağına inançla, TV ekranlarına çıkan yöneticiler, programda durumu halka anlatacaktır.
Yayın başlar. Ama dışarıdan sesler gelmektedir. Halkın tepkisi sert olur… TV programının yapıldığı kanal önünde toplanan halk yönetimi protesto eder. Güney Kore devlet başkanı ve ekonomi kurmaylarının katıldığı kanal önünde yapılan protestolar, devlet başkanının “Battık!…” ifadesi ve gözyaşları arasında sona erer. Halk, devlet başkanının durumu kendilerine aktarmamasını protesto etmektedir. Halk, kendilerinin her an yardıma hazır olduklarını; ama kimsenin kendilerine gelip, bir şey istemediği için öfkelidir. Halk, devletin önce kendisine başvurmadığı için protesto etmektedir…
Ertesi günden itibaren ülkenin dört bir yanında örgütlenen halk, kısa süre içerisinde 227 ton altın toplar. Altınlar içerisinde alyans yüzük, küpe, künye, kolye, bilezik gibi “özel” ziynet eşyaları; aile yadigarı altın eşyalar, Kore Gazilerinin altın madalyaları vb. altın olarak ne varsa kayıtlara girmiştir.
Bu toplanan altınlar ve ülkenin bu kriz sürecine dinamik katılımı ile Güney Kore IMF’ye olan borçlarını vadesinden önce öder, bitirir ve yeniden “Güney Kore” olur. Bu süreçte halkın bilfiil süreçlerde yer alması, krize karşı birlikte mücadelesi, üretimi gevşetmemesi önemli ve etkili olmuştur.
Yunanistan’ın borçlarını ödeme konusunda, çamura yattığı dönemlerde Almanya hep bunu hatırlatır. Elbette Şansölye Merkel’in Atina ziyaretlerinde “Merkel Defol!…” protestolarını da anlamak lazım. Yunanistan’ın en çok borcu olan ülke Almanya. Almanlar da G. Kore örneğini vererek “Borcunu öde.” diyor.
Kriz bitmiyor ama Kapitalizm her krizde yeniden doğuyor. 22 sene sonra bu sefer bütün dünya başka bir krizle karşı karşıyadır. Öncelikle salgın hastalık gibi nükseden durumun sonuçları ekonomik olarak görülmektedir. Dünya üretimi durma noktasındadır. Ülkeler şimdiden büyüme rakamlarını negatif yönde gözlemeye başlamıştır. Ekonomik anlamda kayıpların büyüklüğünün, dünya milli gelirinin üçte birini bulabileceği ve küresel bir işsizlik baş gösterebileceği konusunda endişeler hakimdir.
Ülkelerin bu sorunla tek başlarına mücadele etmesi mümkün değildir. Öncelikle yurt içinde devlet-millet bütünleşmesi ve sonrasında uluslararası işbirliği ile bu sorunun üstesinden gelmenin yolları aranmaktadır.
Covid19 krizi Ramazan ayında da devam ediyor. Merhamet ve yardımlaşmanın, komşuyu gözetmenin, fakiri kollamanın ve dayanışmanın ayı olan Ramazan, insanların yüreğindeki “sonsuz iyilik” duygusunu da harekete geçirecektir. Bugünler de geçecek ve geride birlik ve dayanışmayla atlattığımız bu günler kalacaktır. Bütün okuyucularımızın Ramazan ayı mübarek olsun.