Bir ülke düşünün ki o ülkedeki bütün insanlara sadece “seçmen” gözü ile bakılsın… Ya da hangi politikayı uygularsak “bize oy vermeye devam ederler” ve iktidar devam eder, düşüncesi ile araştırma ekipleri kurmuş olsunlar. Veya bir küçük finansal destekle bu kişilerin önce gönülleri sonra oylarına talip olunsun… Bu iki ülkeden birisi ABD, diğeri İngiltere. Eski ABD Başkanı Barack Obama ve eski İngiltere Başbakanı David Cameron, hükümetlerinin devamı açısından ekonomiye yapılan müdahalelerin etkilerini ölçmek ve bunun iktidarlarının devamı açısından önemini görmek için ekipler oluşturmuşlardı. Tam buradan Nobel Ekonomi ödülüne giriyoruz.
2017 Nobel Ekonomi Ödülü’nü Richard H. Thaler aldı. Böylece 2000’den beri, son üç yıl hariç, Nobel ödülü kazanan ekonomistlerin ABD kökenli olması geleneği devam etmektedir. Hindistan’da bir dönem Merkez Bankası başkanlığı da yapan Thaler’in çalışması ise tamamen insan davranışlarının piyasa üzerine etkilerini incelemek üzerine hazırlanmıştır. Sebepler-sonuçlar diyebileceğimiz, bireysel tercihler ve irade eksikliği, hatta kendini kontrol etmenin ya da edememenin kararlar üzerine etkisini araştıran Thaler, bu kararların “psikolojiden ekonomiye” giden çizgisini anlatmaktadır. Çalışmaları da firmalardan siyasi iktidarlara kadar, pek çok karar vericiye ilham olmuştur.
Nobel ödülünü kazandıktan sonra yaptığı açıklamada, asıl karar biriminin “insan” olduğunu, insanı tanımadan yapılan çalışmalar ve oluşturulan sistemlerin başarı şansının düşük olduğunu belirtmiştir. İnsanın özünde “bencil” ve kendi menfaatine odaklandığını ve kendi lehine olan kararlar alma eğiliminde olduğunu ifade ederken; aynı zamanda başka olumlu yönleriyle de “insan evladı” olarak vurgulamıştır. Pek çok çalışmaya temel teşkil eden bu “rasyonel bencil” önermesinin sistemleri açıklama ve ekonomik olayları algılamada yetersiz olduğuna vurgu yapan Thaler, insanı bir bütün olarak, iyi-kötü yanlarıyla algılamayan teorilerin başarı şansı yok demektedir.
72 yaşında Nobel ile tanışan Thaler’in dikkat çektiği bir başka husus ise “insanların kısa vadeli düşünceye yenik düşmesi, yaşlılık için planlar yapmayışı…” Bunun çeşitli istenmeyen sonuçlara yol açtığını söylüyor.
Thaler’in “adalet” üzerine çalışması ise daha ilginç. Maliyetler yükselirken fiyatların yükselmesi makul de, talep arttı diye fiyat artması ne demek bunu araştırmaktadır. Burada toplumun algı ve endişeli haliyle ilgisini analiz etmektedir.
Çalışmalar en başta seçmenleri etkilemek ve oylarını alabilmek için politikacı davranışlarını incelemesi açısından önemlidir.72 yaşındaki Profesör Thaler, 1995’ten bu yana University of Chicago’s Booth School of Business’ta öğretim üyesi olarak çalışmakta, aynı zamanda AND Ulusal Ekonomi Bürosu’nun (NABE) Davranışsal Ekonomi Projesi’ni Robert Shiller ile birlikte yönetmektedir. Burada Karar Araştırmaları Merkezi (Center for Decision Research) direktörlüğünü de yürütmektedir.
Çalışmalar, seçmenleri etkilemek ve oylarını alabilmek, ayrıca topluluklara da yön vermek isteyen politikacılara, bütçe açıklarının harcamaları kısıtladığı ve sınırladığı bir dönemde ilham verdiğini, 2008 mali krizinin aşılmasındaki önemine vurgu yapmaktadır. Thaler’in aynı isimle Türkçe’ye çevrilen teorisi, “Nudge” teorisi, Dürtme adıyla kitap olarak yayınlanmıştır. Esas olarak “küçük teşvikler insanları belirli kararlar almaya itebilir.” Görüşünü desteklemektedir. Ya da “bir açlık bile acele ile ayaküstü birşeyler atıştırmamıza, burger ve patates cipse yönelmemize sebep olabilir” derken insani özelliklerimize dikkat çekmektedir. Bu davranış biçimi için “bilge olmakla sade vatandaş olmak arasında bir fark olmadığını ” belirtmektedir.
Son söz yine Thaler’den: “Hâlâ İnsan davranışlarının sebeplerini içeren herhangi bir politikayı bulmak için, uzun bir yolumuz var.”