Salgın hastalık, doğal afet ve haşerat istilası dünya çapında görülebilecek kriz olaylarıdır… Refah düşer, büyüme rakamları negatife doğru seyreder, en önemlisi işsizlik tetiklenir. Bu dönemler sık olmamakla birlikte, etkisi uzun yıllar sürebilecek bir dönemin başlangıcı olur.
Bu olaylara karşı alınan önlemlerin ilk aşaması, hadisenin kendi tabiatından kaynaklanan durumun ortadan kaldırılmasıdır. Hastalık zamanlarında “salgının önlenmesi, ilgili ilaç ve tedavilerin geliştirilmesi” önemlidir.
Ancak başka bir gerçek, “Hayatın normal akışının devam etmesidir.” İnsanların yerinden yurdundan edilmemesi, hayatlarını kriz öncesi şartlarda sürdürmeye devam etmesi, ekonomik faaliyetlerin kesintiye uğramadan yürütülmesi en az bu krizlerin kendisi kadar önemlidir. Aksi halde, ortaya çıkan yeni bir yıkım ve tahribat, büyük sosyal patlamaların ve toplumsal olayların kaynağı haline gelebilir. Hayatın kriz öncesi şartlara döndürülüp, normal seyrin sürdürülebilir kılınması bu yüzden önemlidir.
Ülkelerin başlıca karar birimlerinden olan bireylerin, ailelerin ve işletmelerin doğru tepkiler vererek kriz konusunu en az hasarla atlatmak önemlidir. Kurumları doğru yönlendirmek; daha büyük ve etkili karar birimi olan “devletin”mali koruma çerçevesinde önlemler almak onun esas ve temel görevidir. Bu grupların bu mücadeleyi tek başlarına göğüsleyebilmeleri mümkün değildir. “Devletin” de varlık nedeni tam bu konudur: Tek başlarına çözemezler…
KRİZLE MÜCADELENİN ESAS KABULLERİ:
Vatandaşların tek bir ferdinin dahi “kriz öncesi konumlarını” kaybetmemesi, gelirini koruması “öncelikli” olarak kabul edilmelidir.
Hiçbir işletme zarar ve iflas tehdidi, hele ki “kapanma tehdidi” ile yüz yüze bırakılmamalıdır. Ekonominin yapısı korunmalıdır.
Kriz akbabalarına fırsat verilmemeli, servetin ve firmaların kötü niyetli el değiştirmesinin önü alınmalıdır.
KRİZLE MÜCADELENİN AKTÖRLERİ:
Cumhurbaşkanlığı koordinasyonunda, ilgili bakanlığın bütün önlemleri alacak yetkilerle donatılması esastır. Bu konuda Sağlık Bakanlığı fedakarca sahadadır.
Cumhurbaşkanlığı makamı tüm bakanları ile birlikte, hem bilgilendirme hem icracı olarak sahadaki inisiyatifi asla devretmemelidir. İki başlık halinde;
Süreç hakkında “halkın bilgilendirilmesi” konusu sadece ilgili bakanlığa bırakılmamalıdır. “Ulusa Sesleniş” konuşmaları bu anlamda önemlidir.
Sosyal hayatın devamlılığına ilişkin tedbirler ivedilikle hayata geçirilmelidir.
Hiçbir işletme varlığının ortadan kalkması tehdidini yaşamamalıdır.
Hiçbir birey işini, aşını, ekmeğini kaybetme riski taşımamalıdır.
KRİZLE MÜCADELENİN EKONOMİK ARAÇLARI:
Kamu Bütçe politikası araçları.
Merkez Bankası araçları.
Bütçe dengesi ve mali disiplin zamanı değildir. Bu dönem devletin kaynaklarını seferber etme zamanıdır. Kriz sonrasında, zaman içinde alınacak önlemler ile yeniden mali dengeler kurulacaktır ama bugün değil!
Bütçe açığı olması normaldir, ekonomik hayat durma noktasındadır. Konjonktürel olarak bugün açık vermek zamanıdır.
Borçlanma limitleri konusunda AB kriterlerinin çok altında bir seyir sözkonusudur. Bunun da anlamı hala daha “borçlanılabilir bir alan” bulunmaktadır. AB ülkelerinin dahi %100 borç oranlarına yaklaştığı ve aştığı bir dönemde borç sınırlaması konuşulmaz bile…
Merkez Bankası kaynakları “para basma seçeneği dahil” diğer tüm araçlar masada olmalıdır. Emisyonun enflasyonun maliyeti ile krizin deflasyonist etkilerinin “yıkımı” karşılaştırıldığında bunlar göze hiç görünmez.
KRİZLE MÜCADELE KONUSUNDA NELER YAPILMAKTADIR?
Ülke bütçeleri delik deşiktir. Mali disiplin yerine “mali koruma” öne çıkmaktadır. Bütçe üzerinden ciddi miktarda kaynak oluşturulmaktadır.
Firmaların ayakta kalması için bütün imkanlar seferber edilmiştir.
Vergi ve sosyal güvenlik primleri ileri bir tarihe ertelenmiştir.
Firma borç ve diğer yükümlülükleri devlet tarafından üstlenilmiştir.
Para harcayacak olan bireylerdir. Bireyler ve hane halklarının harcamasını sağlayacak yeni imkanlar sağlanmıştır. Kredi-borç ve benzeri bireysel yükümlülüklerinin yapılandırılmasında imkan ve fırsatlar sunulmuştur.
Başta FED ve ECB olmak üzere tahvil ihracı başlatılarak kaynak oluşturulmaktadır.
Merkez Bankaları para oluşturma konusunda sınırlarını zorlamaktadır.
Özel bankalar firma ve bireylere kredi verme kolaylığı oluşturmuş; bu durum bankaların inisiyatifine bırakılmamıştır. Devlet garantisi burada da işlemektedir.
KRİZLE MÜCADELEDE DÜNYANIN EKONOMİ REÇETESİ– İLK TEPKİLER
ECB 750 milyar Avro, FED 700 milyar dolarlık tahvil alım programı açıklamıştır. Merkez Bankaları riski öngörmüş, erkenci davranmaktadır.
Bireylerin harcama yapmasını sağlayacak politikalar üretilmektedir. ABD’nin 250 milyon kişiyi hedefleyen her kişi için 1000 dolar dağıtma projesi dikkat çekicidir. Önlem paketlerinde ortalama büyüklükler:
İsveç
31 milyar $
ABD
1.2 trilyon $
Avusturya
45 milyar €
Almanya
500 milyar €
Polonya
52 milyar €
İngiltere
330 milyar £
Hollanda
100 milyar €
Fransa
300 milyar €
İtalya
250 milyar €
Türkiye
15 milyar $
Ülkelerde açıklanan ilk önlem paketleri
KRİZLE MÜCADELEDE TÜRKİYE’NİN EKONOMİ REÇETESİ:
Bütçe imkanlarının çok sınırlı kullanılması hedeflenmiştir. Krizin kısa süreli etkilerine odaklanılmış ve kısa sürede etkisinin geçeceği öngörülmüştür.
Merkez Bankası kendini göstermemiştir, Normal bir döneme uygun politikalar geliştirilmektedir. Büyüme hedefli uygulanan politikalar ile sektörü ve genel ekonomiyi korumaya yönelik tedbirler birbibirinden ayrıştırılmalıdır.
Özel Bankalar sahada değildir. Yıllık 50 Milyar net karı olan bir sektörün bu süreçte daha bilinçli davranması sorumluluk olduğu kadar gerekliliktir.
KRİZLE MÜCADELEDE TÜRKİYE’NİN RİSKLERİ:
Başta ihracatçı firmalar olmak üzere, özellikle AB ülkeleri ile yapılan dış ticaretin yarıdan fazlasını yöneten firmalar tehdit altındadır. Firmaların da “yoğun bakım talep ettiği” günlerden geçmekteyiz. Bunu ancak devlet yapabilir. Devlet de bu günler için vardır.
Vergi verecek firmalarımız kalmayabilir, cirolarını kaybedenler, yükümlülüklerini de yerine getiremez. Bu anlamda üç kamu bankasının sunduğu imkanlar doğru yönetilmeli, özel bankaların da bu sürece katılımı kritik bir durumdur.
“İşsizler ordusu” kelimesi canlanabilir. İşten çıkarmalar kapıdadır. Kısa çalışma ödeneği şartlarının 600 günden 450 güne; 120 günün de 60 güne çekilmesi isabetli olmuştur.
Sosyal patlamalar hayatı zindan eder. Ölüm gibi acı olayların, ekonomik sorunların sonu, aile ve birey hayatında yalnız ve agresif tercihlere yönelebilir. Bunun sosyolojisi ve psikolojisi dikkate alınmalıdır.
Toplum üzerinde infial oluşturan, kötü niyetli “sosyal medya paylaşımları” çok daha sıkı takibe alınmalıdır.
KRİZLE MÜCADELEDE DAHA NELER YAPILABİLİR?
Covid19 konusunda süre ve riskler için belirsizlik devam etmektedir. Süreç dinamik yönetilmelidir. Hayatın normal akışına dönüldüğünde, ne enkaz devralınan bir süreç; ne de her şey sil baştan kurulmamalıdır. Devlet, elektrikler kesilmesi ve gelmesi arasındaki durum gibi “her şey kontrol altında, sorun yok; ben varım!” mesajını üstüne basa basa vermeye devam etmelidir.
Devlet kendi alacaklarından daha uzun vadeli vazgeçmeli ve ve yeniden hayat normalleştiğinde firmalara, kaynak ve kredi imkanı taahhüdünde bulunmalıdır.
Temel mesele finansmandır. Yurt dışından yapılacak borçlanmanın maliyeti CDS 500’lerin üzerindedir. Önemli bir risk unsuru olarak varlığını korumaktadır. Borçlanma konusunun yönetilebilirliği güçleşmektedir. Ülkenin dış borç yükümlülüklerini de çevirebilmek bakımından, bankalardaki 200 milyar dolar için tamamı olmasa da 50 milyar doları için döviz sahipleri ile görüşülebilir, Anlaşılabilir de…
Makul bir kur teklifi üzerinden (bunun yıllık bazda getirisi %15’e göre) “Vaktinde hareket edilirse” 1$= 8₺ üzerinden alınabilir. Aksi takdirde her geçen gün dolar kuru teklifinin yükselme riski bulunmaktadır.
Gün fedakarlık günüdür. Özel bankalar likitlerini kısa gün karı olarak kendi kağıtlarını toplamaya kullanmak yerine, kredi imkanları sağlamalıdır. Bu durum “bireylerin harcama yapma” imkanını kolaylaştıracaktır. Bireylerin harcama gücü olmayan bir sistem yürümez.
İşçisine sahip çıkan firma öncelikli desteklenmeli ve kredilendirilmelidir.