Pandemi döneminde siyasi iktidarlar krizle mücadele adına kesenin ağzını açmış görünüyor. “30 konu 10 başlık”tan oluşan son reform paketi sunuldu, sunulmasına da… Bir reform yılgınlığını da unutmamak gerek. Artık çok sayıda reform söylemlerinden, reform söylemlerinin sonuçlarına mı geçilse? Şimdilerde “Ekonomi, sadece ekonomiden ibaret değildir!” demeye başladık. Siyaset, dış politika, ABD seçimi, aşı, her birisi… ekonomiyi rüzgara tutulmuş yaprağa çevirebiliyor.
Türkiye’nin jeopolitik konumu ve bir imparatorluk bakiyesi olarak kurduğu genç Cumhuriyet, bilinçaltı tahayyüllerin çatışma alanıdır. Atlantik’in iki yakasından ne zaman ne sorun çıkacağı belli değildir. Türkiye’nin ABD ile olan 70 yılı aşkın işbirliği İsrail, Yunanistan, Ermenistan, Suriye ve Irak dengesizlikleri arasında sık sık kesintiye uğramaktadır. Bir de bölgede Arap ülkeleri ile yaşanan huzursuzluklar da Türkiye için olumsuzdur. Şimdilerde Karadeniz de bu halkaya eklendi. ABD’nin Karadeniz’e çıkma ısrarı yeni çatışmaları tetikleyebilir.
Artık hem Akdeniz hem Karadeniz’de savaş gemisi sayısı balıkçı teknelerinden fazla hale gelmek üzeredir. Biz hala ekonomi derken, “dışarıda kıyamet kopuyor.” Haliyle savunma sistemlerine dayalı güvenlik ve çıkar çatışmalarının maliyeti ekonomik olacak pek çok sıkıntının kaynağını teşkil etmektedir.
AB ile 1959’dan beri devam eden “uzatmalı tam üyelik süreci” kırılganlıkları artarak devam etmektedir. Özellikle Güney Kıbrıs (GKRY)’tan kaynaklanan Yunanistan müdahaleleri ve “Mavi Vatan” stratejisinden sonra şimdilerde, Kuzey Afrika ve Libya konusunda Fransa üzerinden yeni bir cephe daha açılmış bulunmaktadır. 2008 krizi sonrasındaki gelişmeler BREXIT’e yol açmıştır. Uzunca bir süre PIGS’den (Portekiz, Italya, Yunanistan, İspanya) kaynaklanan ekonomik sorunlarla uğraşmak zorunda kalan yorgun Avrupa, sonunda Maastricht Ekonomik kriterlerinden vazgeçme noktasına gelmiştir. Her üye ülke başkanının bilinçaltında bir B Planı olarak birlikten ayrılma vardır.
Bütün bunlarla beraber 2003 Irak’ın işgali ve 2012 yılındaki Suriye’nin parçalanmasından beridir devam eden çatışmalar, Türkiye’yi yoğun bir mülteci trafiğine maruz bırakmıştır. Devlet ve sivil organizasyonlar sorunun bir insanlık dramına dönüşmesine mani olmuştur. Ancak ortada ciddi demografik sorunlar yer almaktadır. Güvenlik, sağlık, eğitim, barınma ve istihdam gibi temel ihtiyaçlar, sonuçları ekonomiye gelip çatan “sorun” haline gelebilmektedir.
Bir de ülkenin ekonomi dışı sorunları ve kendi iç sorunları Türkiye’nin yıllardır devam etmektedir. Çözümü ancak iki nesil sonra kabul edilebilir seviyelere gelebilecek olan “ortalama eğitim seviyesi” sorunu devam etmektedir. TÜİK verilerine göre ortalama eğitim, 12 yıl zorunlu eğitime rağmen, ikinci dört yılın sonudur. Buna bağlı olarak da istihdamın eğitim seviyesinde de gelişme beklenen hızda değildir. Mevcut milli gelir seviyesi bu eğitim seviyesinin sonucudur. Daha iyi bir refah seviyesi ve milli gelirde artış için öncelikle yeni bir eğitim seviyesi şarttır. Mevcut istihdamın içerisinde hala daha okuma yazma bilmeyenlerin, okuma yazma bilip de ilkokul mezunu olmayanların sadece ilkokul derecesine sahip olanların sayısı istihdamın yarısına yaklaşmaktadır. Sonuçta orta gelir tuzağı olarak adlandırılan sorunun temeli, “Ortalama İnsan Tuzağı”na dayanmaktadır. Vasatların oluşturduğu istihdamdan sağlanan milli gelir bu seviyeye gelmiş takılmıştır.
İşsizlik sorunu pandemi ile birlikte %15’ler seviyesindedir. Her dört işsizden birisi genç işsiz; her dört gençten birisi de eğitimli işsizdir. Kent yoksulluğundan tarıma, kadın istihdamından her alanda cinsiyetçi yaklaşımlara, tarımsal alanların terk edilmesinden çarpık kentleşme ve gelir dağılımındaki dengesizliklere hatta çevre sorunlarına varana kadar iktidarların önünde yılların birikimi sorun yumakları hazır beklemektedir. Yeni reform paketi deyince, her birisi başlı başına bir inceleme alanı olan bu konuları, “ehemmi mühimme tercih ederek” öncelik ve acil sıralaması da gözeterek ilgilenmek şart olacaktır.