İtalya’da mevcut hükümet, sosyal kesimleri desteklemek adına daha önce AB Komisyonuna taahhüt ettiği %0,8’lik bütçe açığını %2,4’e çıkartmak isteyince AB %132 seviyesindeki italyan borçlarını gerekçe göstererek bütçeyi reddetti. İtalyan hükümeti uzunca süre direndi: “Bütçe Roma’da yapılır, Brüksel’de değil”; “AB’den çıkış dilekçemiz cebimizde, ayrılırız” dahi dediler. Ancak bütün dünya, siyasi iktidarın bu parayı nereden bulacağına dair çok yorumlar yaptı; sayfaya eklediğimiz karikatür “Italian Miracle” (İtalyan Mucizesi) olarak paylaşıldı.
Bolluk günlerinde “sıfıra yakın bir faizle” piyasaları paraya doyuran Amerikan ve Avrupa Merkez Bankaları şimdilerde faizleri yükselterek ve bilanço küçültme operasyonları ile o bolluğu yeniden azaltmak niyetinde.
10 senedir esen bir rüzgarın kumları savurması bu. Önce ABD, 2008’den itibaren piyasaları dolara boğdu: FED 10 Eylül 2008’de 925 milyar dolarlık rezervlerini 17 Aralık’ta 2.255 milyar dolara yükseltti. 24 Aralık 2014’te bu rakam 4,5 trilyon dolara yükselmişti. Yer gök “dolar” sanki. Faizler düştü, para bolluğu özellikle Türkiye gibi yükselen piyasaları mutlu etti.
ABD’nin dolarizasyon politikasından yaklaşık bir yıl önce Ağustos 2007’den itibaren Avrupa Merkez Bankası da piyasaları gözlemekte idi. O dönemlerde özellikle Portekiz, Italya, Yunanistan ve İspanya’dan oluşan PIGS grubunun finansal sorunları, AB ülkeleri açısından riskli görülmeye başlandığından; Avrupa Merkez Bankası piyasaları fonlamaya başlamıştı. Ocak 2006’da 1 trilyon Avro olan varlık seviyesini Ocak 2008’de 1,3 trilyon Avro’ya; Aralık 2008’de de 2 trilyon Avroya yükseltmişti. Bugün itibariyle bu rakam 4,6 trilyon Avro seviyesindedir.
Piyasalar 2008 krizi sonrası bu para bolluğundan iyi yararlandılar. Özellikle Türkiye ucuz fonları ülkeye transfer ederek ekonomide hızlı bir genişlemeyi sağladı. Devam eden Avrupa krizi, özellikle Türkiye için bir fırsata dönüştü ve “kriz teğet geçiyor” söylemine uygun göstergeler umut verdi.
Ancak FED ‘in faiz oranlarını arttırması ile başlayan, doların kendi anavatanına dönüş süreci, zamanında borçlanan ülkeleri pek de memnun etmedi. Her FED toplantısı öncesi ve sonrası yapılacak açıklama ve arttırım oranları dikkat ve endişe ile takip edilir oldu.
Türkiye’nin maruz kaldığı 2018 yılı atağı ve türbülans sürecini, sadece dolara bağımlı bir ekonominin doğal süreci olarak görmemek gerek. Bu sadece ekonomik bir süreç de değil. İç siyaset, jeopolitik ve dış güvenlik hatta Amerikan Temsilciler Meclisi seçimlerinin de bu gelişmelerde “çorbada tuzdan daha fazla” etkisi olduğu kesin. Marx’ın 1859’da açıkladığı “herşeyin ekonomi alt yapısının üstüne bina edildiği” anlayışı, bugün “ekonominin bir araç olarak kullanıldığı iktidar ve güç kavgalarının odağı olduğu yeni açıklamalar gerektirmektedir. Siyaset bu iktidar ve güç kavgasının en önemli aktörüdür.
Şimdi, olan biteni anlamak adına, Ağustos 2018’in ortasında Türkiye’de kur atağı ile zirve yapan duruma dair çözüm önerilerine bakalım:
-Önce, Yeni Ekonomi Programı (YEP) ile döviz kuru kapanına müdahale edildi. Söylemler güncellendi. Yüksek belirlenen “büyüme” rakamları düşürüldü, harcamalar kısıldı; “tasarruf” vaad edildi.
Dolar üzerinden yapılan işlemler TL’ye çevrildi; büyük çaplı yatırımlara öncelikler belirlendi ve bitme aşamasındakilerin tamamlanması esas alındı.
-Bu arada, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) 625 baz puanlık bir faiz artışına gitti. Olmaz denen şey oldu. Etkisi kesinlikle olumlu oldu. Piyasalar duruldu…
YEP, Türkiye’nin yabancı fon sağlayıcılarının sakinleşmesi için olumlu bir ortam yarattı. Türkiye’nin doğru adımları atmak kadar; doğruyu biliyor olduğunu göstermesi ve bunları yapmayı taahhüt etmesi yetti.
Bu arada BDDK de swap anlaşmalarına sermaye yeterlilik şartı getirince, Türkiye’de Türk Lirası cinsinden faiz oranları ciddi bir biçimde yükseldi. Haliyle Türk Lirası yabancı yatırımcılar için yine cazip getiri sunmaya başladı. Üstelik faiz yükselirken, vade de kısaldı. Bu da yabancılar için başka bir tercih nedeni oldu.
Türkiye gibi tasarruf seviyesi düşük ve yatırımlar için başkalarının tasarruflarına muhtaç bir ülke açısından yabancı yatırımcının ülkeye çekilmesi Türkiye’nin lehinedir. Bu durum TL’ye güveni arttırır, Kurun da düşmesine sebep olur. Faiz oranlarında da yeniden tek haneli rakamların hedeflenmesi esas olmalıdır. Enflasyon düşmeden faiz düşmez.
Coğrafya zorlu; Kışın ıslanmamak için, “çatıyı güneşli havada onarmak gerek.”