Ekonomi yıllardır bir toplam fayda teorisinden söz eder. Herkes kendi faydasını arttırırsa ekonomideki fayda da artacaktır. İktisat biliminin saygıyla andığı Adam Smith de bir “Görünmez El” teorisi anlatır. Görünmez el; ”Ekonomide kendi çıkarları için hareket eden bireylerin, farkına varmadan da olsa topluma daha büyük fayda sağlayacağı” iddiasındadır.”
“Görünmez el” böyle ifade etse de bazı yerlerde “görünür ayaklar”ın da devreye girmesi bu beklentiyi boşa çıkarmıştır. Topa elle müdahale etmek gibi… Ayaklarda bazen postal olur, bazen rugan ıskarpinler… Nihayetinde “Görünmez el” düzeni bir şekilde bozulur. Görünmez el, piyasada hiç bir şeyin boş yere olmadığından bahseder. Taşın, tezeğin bile müşterisinin bulunduğu, kendilerine “görünmez el” tarafından verilen talimatla bu işi yapmaya karar verecekleri yıllarca anlatılmıştır. Ancak her ülkenin milli sınırları içindeki ekonomik faaliyetler kadar bir de sınır ötesinde gerçekleşen aktivitelerin de etkisi sınırlar aşabilmektedir. Covid Pandemisi gibi, lojistikte yaşanan konteyner krizi gibi…
Bir de ülkelerin enerji, hammadde, ara mal gibi konularda birbirine bağlı olmasından kaynaklanan “dolaylı kontroller” var. Bir ülkedeki bol üretim başkasının ana girdisi olabilir. “Kontrol” söz konusu olduğunda geciktirir mesela; ya da vermez… fiyatını yükseltir!.. Ürettiğin malı gönderecek kargo bulmazsın. Ekonomiyi strese sokan bu durumların en önemli sonucu fiyatlar genel seviyesindeki yükselmedir. Komşuda pişenin bize düşmesi enflasyon olarak görülecektir. İthal girdilerin maliyetlerinde ya da temin güçlüklerinde yaşanan artış ithal edilen enflasyon olur.
Hiç beklenmeyen gelişmiş ülkelerin kendi içindeki enflasyon bizim gibi ülkelere “ihraç edilen enflasyon” olarak da gelir. Dünya ekonomisinin dörtte birinin yaşandığı ABD’deki gelişmeler bunun için önemlidir. Yıllık enflasyonu TÜFE bazında %5 olmuş. ABD için hiç olmadık şeyler bunlar. Fransa %2,7 ile son 10 yılın zirvesinde. İtalya da öyle… Çin de %4-5 civarında. Bu rakamlar önceki dönemlerinin iki katı kadar. şimdi bunun çevreye yansıması “enflasyon taşması” olarak görülmektedir. Zaten Türkiye gibi kronik enflasyon sorunu olanlar için şartlar zorlaşmaktadır.
Yıl 2001… Ekonomi bugünlere hazırlandı. Sermaye hareketleri serbestleştirildi. Dalgalı kur devreye girdi. Özelleştirmeler ile kamunun görünür ayağı geri çekilmeye başladı. Haliyle destek ve teşvikler azaldı. Türkiye bu kadar serbestiyete hazır değildi. Kontrolsüzlük ve sahipsizlik, ekonomide mülkiyetin el değiştirmesine ve büyük balıkların güçlenmesine sebep oldu. İktisadi gelişmişlik seviyesi, demokratik altyapı, sistemin çalışmasına mani oldu. Bürokrasi baskındı, işler yeterince hızlanamadı. İş kurma süreçleri büyük sorun oldu. Sonuçta yüksek ithalat kısa sürede ekonomimizi dünyanın en kırılgan ekonomilerinden birisi haline getirdi.
2013 başta 27 Mayıs Gezi olayları ile başlayan süreç üstüne 17/25 ile devam etti. FETÖ terörü ekonomik dengeleri daha çok bozdu. Nihayet birden “para politikası keşfedildi” ve TCMB eliyle faizlere yoğun müdahale edilen bir dönem başladı.
Para Kurulu, Merkez Bankası bağımsızlığı derken kararlar, kararnameler ile Türkiye yüksek reel faiz öder hale geldi. Merkez Bankası Başkanlarının görevden alınması da belirsizliği arttırdı. Oysa TCMB Kuruluş Kanunu, Merkez Bankasının “hükümetle birlikte fiyat istikrarını sağlamaktan sorumlu” tutuyordu (Madde 4-I/b). Müdahaleler ile gelen her yeni müdahale, ülke riskini artırdı ve TL aşırı değer kaybetti.
Faizlerin düşme dönemlerinde de CDS ile maliyetler yükseltildi. Bugünlerde yine 400bps üzerine çıkan CDS ile faizin maliyetine 4 puan ilave de buradan gelmektedir.
Böylece “kendi kuyruğunun peşindeki kedi” gibi faiz inerse kur yükselir; kur düşürmek için faizi artır; o enflasyonu azdırır… gibi ekonominin kısır döngülü konuları başladı. Bu kısır döngüden çıkmamız için, önce yapısal sorunlardan oluşan kronik enflasyonu çözmemiz gerekiyor.
Türkiye’nin üretim ve ihracatı önemli ölçüde ithal girdiye bağlı. Bunun için yurt dışı enflasyondaki küçük kıpırdanmalar dahi ekonomide büyük etkiler doğurabilmektedir. Bundan çıkışın yolu belli: Üretimde ithal girdi oranı azaltılacak; dolarizasyona bağlı, kurdan bu kadar etkilenen bir ekonomi için önlemler alınacak; finansal kaynak girişine olan bağımlılık azaltılacak… Bunlar yeni politikalar değil yeni perspektif gerektirmektedir. Bakış açısını hep bu yönde tutmak şarttır. Paket açıklanacaksa bile çıktısı bu olmalıdır. “Merkez”in de bu kadar politikanın içinde olmasının önü alınmalıdır: “Enflasyon hedeflemesi” yapsın. Bu hedefleri kullanmak için araç bağımsızlığını sonuna kadar kullansın… Ama “güven” konusuna zerre halel getirmesin!..
Öte yandan ekonominin, yeniden üretim ekonomisine dönmesi gerekmektedir. Maliyet unsurlarının dengelenmesi, üretimde devlet yanlı yükümlülüklerin indirilmesi gerekmektedir. Yüksek kur, daha pahalı ithalat demektir. Daha pahalı imalat, daha pahalı tarım, daha pahalı nakliye ve “azalan refah” demektir. Her yerde görülen “maskeli beşler” için de gerekli ve yeterli tedbirler beklenmektedir.
Önce enflasyona giden yolların kapanması şarttır.