Ekonomideki gelişmeler, hükümeti ve Merkez Bankası’nı yeni tercihler ve uygulama araçlarını hayata geçirmeye zorladı. TCMB Para Kurulu gösterge faizini %18’den %16’ya indirdi. Dolar buna hemen tepkisini verdi: 9,45 ₺ oldu. Eylül ayı başında 8,25 ₺ seviyesinde olan kurdaki bu yükseliş, ekonomideki hassasiyetin bir göstergesidir. %20’lere varan bir artış enflasyon ve satın alma gücünün azalmasına sebeptir. Bir başka gösterge olan, Türkiye ülke risk primini gösteren beş yıllık tahvillerin iflas primi, 445 baz puan oldu. Bu rakam bir ay öncesinde 350 bps seviyesinde idi. Böylelikle faizdeki indirimin yarısı CDS’e gitmiş oldu.
Ekonominin bu gelişmeleri elbette, alım gücünü zayıflatacaktır. Sanayinin finansman maliyetleri ve de ithal girdi maliyetlerindeki artış, üretimin de pahalılaşmasına yol açmaktadır. Ortalık toz-duman…
Ekonomi, “sadece ekonomi” değil… Siyasetin bir anda ekonomiyi alt-üst ediverdiğini defalarca gördük. Bu yüzden ekonomi siyasi, konjonktürel, jeo-politik ve stratejik pek çok alanların etki alanındadır. Bu etkilerin sonuçları da enflasyon, faiz, kur gibi nihai göstergelerle kendisini gösteriyor.
Ekonomi istikrar, üretim-tüketim, arz-talep, yatırım-tasarruf, mal ve hizmet fiyatları ile finansal piyasalar, sektörler arası denge, ücret ve verimlilik gibi birçok alanda makro dengeleri ifade eder. Birden bire artan ya da düşen borsa hisselerine anlam veremeyiş ne derece normalse; makro göstergelerdeki algı ile karışık bu değişimi de bilindik ekonomi teorileri ile ne anlamak ne de anlamlandırmak mümkündür…
Bir ülke ekonomisinin bütün dengelerinin tam kıvamında olduğu zamanlar 10 seneden fazladır, hiçbir ülkede görülmüyor. Hiçbir ekonomi bu dengeleri tamamıyla kuramaz oldu. Kriz olmasa da göstergeler doğrudan hayat pahalılığı ile satın alma gücünü etkilemektedir.
Şimdi kur 10 ₺ olsa ne olur? Olsun!.. Ama orada kalsın. Belirli olsun. Bilelim ki 1 dolar = 10 ₺… Maliyetler, fiyatlar, sözleşmeler buna göre yapılır. Kurdaki bu belirsizlik yüksek kurdan daha tehlikelidir. En önemlisi doğru fiyatlamaya engeldir. Gerçek fiyatın oluşmadığı ekonomilerin yönetilmesi de zordur. Bu yüzden kurun yükselmesinden ziyade nereye kadar yükseleceği sorundur.
Evet yüksek kurdan ihracatçı memnun olur. Kur yükselirse ihracat artar. İhracat artışı, ülkeye döviz girişi bakımından gerekli ve önemlidir. İhracatçı, yüksek kur sayesinde rekabetçi fiyat ile pazarını genişletebilir. Ancak ihracatı da ithalata bağımlı bizim gibi ülkeler için bunun riski, üretimin pahalılaşması yani maliyet artışıdır, dolayısıyla yüksek fiyattır.
Şöyle ifade edelim:
İthalatın %13’ü yatırım malı,
%77’si ara malı ve
%10’u da tüketim malından oluşmaktadır. Bu oranda ara malı ithalatı , ülke içinde gerçekleştirilen üretimimizin ¾’ünün ithalata bağımlı olduğunu göstermektedir. Anlamı, “ithal etmezsen üretemezsin!..” demektir ki böyle bir durumda, ekonomi diye bir şeyden söz etmek mümkün değildir. İç piyasa için yapılan üretimden söz ediyorsak; bu üretim, nihai tüketim malı ithalatının azalmasına sebep olabilir. Bu iyidir… Ancak ihracata mal yapmak için üretimden söz ediliyorsa o vakit, ithal girdi bağımlılığından söz edilebilir. Ya da “İthalat yoksa; ihracat da yoktur.”
İthalatın ağırlığı nihai ürün ya da tüketim malında olsa idi, o kadar önemli olmayabilirdi. Ancak ara malı bağımlılığı yüksek kur nedeniyle üretim maliyetlerinin artması demektir. Burada faizler sebebiyle düşürülmek istenen üretim maliyetinin kur sebebiyle artması söz konusu olacaktır… Şimdi ne olacak?
Başta maliyetler sebebiyle yüksek enflasyon kaçınılmazdır. Yüksek maliyetlere karşı devlet yeniden görünür elini piyasalara uzatmalıdır. Bu fiyat artışının devamı, enerji maliyetleri, özellikle petroldeki 90 dolara varan varil fiyatı, piyasaları yangın yerine çevirebilir.
Yeni bir destek-teşvik programı belki de istikrar programına dahi ihtiyaç olduğu gerçeği ihmal edilmemelidir. Sadece faize dokunarak ekonomilerin vereceği tepki, başka yerlerdeki olumsuz gelişmelerle, fazlasıyla ekonomiyi küçültmektedir. Önümüzdeki günlerde açıklanacak enflasyon ve dış ticaret rakamları bu dönem için bir çizgi olacaktır. Güven endeksleri algının ne yönde geliştiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Takip edelim… Bekleyip görelim!..