Enflasyon Mayıs ayında %12,25 iken, Ekim ayında 25,24 oldu. Ne oldu da beş ayda enflasyon birden iki katına fırlayıverdi ve bütün zamanların rekorunu kırdı? Şunu hemen belirtelim ki Nisan ve Mayıs aylarında özel sektörün 20 milyar doları bulan borç ödemesi, önce kur üzerinde uyarıcı bir etki oluşturdu. Sonrasında dolar, içeride yapacağını yaptı. 13 Ağustos günü dolar,en yüksek seviyesi 7,11 TL’yi görerek yüreklerimizi ağzımıza getirdi.
Bu arada kriz tellallarına gün doğmuştu. Dolar kurunun 10 TL’den başlayıp soluğu 14 TL’de alacağını, büyük bir ciddiyet ve bilimsellik edasıyla, TV ekranlarında tartışanların sayısı az değildi. Piyasanın hiç sevmediği bu şartlarda, enflasyonu çıldırtan kısa vadeli fiyatlamalar, otomatikman 8 TL üzerinden oluşmuştu. Kurda yükselen beklentiler, yükselen fiyatlamalar maliyet ne olursa olsun şirazeden çıkmak üzereydi. Enflasyon konusunda öncelikle Merkez Bankasının, hükümetin ve diğer piyasa aktörlerinin kararlı duruşu yangını bir nebze söndürdü. Dolar kuru 5,20 seviyelerine kadar geriledi.
Ama bir gerçek var Türkiye’nin dolar talebi devam etmektedir. Para girişi şarttır. Bu enflasyon düzeyinde “milli para ile dış ticaret de olmaz” Sattığı malın bedelini alan firma, Türkiye’deki enflasyon ve TL’deki değer kaybıyla, düşen satın alma gücünü kabul etmeyecektir. Paraya güvensizlik ekonomiye ve ekonomik istikrara güvensizliktir. Haliyle dolar bağımlılığı daha da güçlenerek devam edecektir. Bu yüzden ekonomik istikrar, dolara bağımlı ve dış ticaret açığı veren ekonomilerin birincil temel sorunudur.
CDS’lere gelince… Ağustos’un o netameli günlerinde Kredi Risk Primleri büyük bir hareketlilik göstermiş; sene başında 180 olan risk primi birdenbire 580 seviyesine yükselmişti. Bu noktadan sonra artık, enflasyon çılgınlığı kaçınılmazdı. Enflasyon üstüne CDS, ona da bir reel getiri ile hesaplanabilecek kaba faiz oranları, fiyatlar genel seviyesini yükseltmeye müsait bir durum oluşturdu. Kasım başında açıklanan Ekim ayı enflasyon rakamları ile CDS’ler, beklenenin aksine 420 seviyesinden 350’lere kadar indi. Köpük devam ediyor. Ekonomideki kararlılık önce CDS’lerde etkisini göstermiş oldu. Ancak yetmiyor…
CDS’ler yılbaşındaki 180 seviyelerindeki seyrinden sonra 6 ayda %50 artış göstermiştir. Eylül başında 576 puana ulaşan bu değer, Türkiye’ye fon akışının da olumsuz yönde seyretmesinde etkili olmuştur. şimdilerdeki 400 puan seviyesindeki riskler hala daha ülkeye sermaye akışının önündeki engel olarak durmaktadır. Hedef ilk anda 250’ler seviyesi, sonrasında da 150 ve daha alt bir seviye olmalıdır. Ülkenin bu dönemde beklediği, sağlıklı sermaye girişidir. Sermaye girişi, döviz bolluğu kur üzerindeki yukarı doğru baskıyı da ortadan kaldıracaktır.
Ülkenin siyasetinin de bu süreçlere kuşkusuz etkisi vardır. 31 Mart 2019 seçimlerine gündem kilitlenmek üzeredir. Bu dönemde “güven” oylamasına dönüşebilecek bir seçim atmosferi, belirsizliğin azalma sürecini geciktirecek hatta uzatacaktır. Bu durum bir “Güven” konusudur. Kişiler arası güven, kurumlara güven, siyasete güven, hukuka güven, ticarette güven derken, güvenin tekil bir eylem ve değer olmadığı son olaylarla daha iyi anlaşılmış oldu. Kurumlar ve bireyler arası güven düzeyi, kültürel düzey ve sosyal erdemler geliştikçe yükselecektir. Siyaset büyük oyun kurucu olarak hukuki ortamın tesisinde başat rol üstlenecektir. Etkin işleyen demokratik sistem, siyaset kurumu ve hukuk düzeni toplumsal güven düzeyinin yükselmesine ve refahın yaygınlaşıp gelişmesine katkı sağlayacaktır. Siyaset kurumu sistemin tam ortasında yer alarak, vatandaşlar arası güvenin tesisinden sorumlu olacaktır.
Güven olmadan olmaz…
Güven, hem bireyler için hem de kurumlar için temiz hava gibidir. Ortam kirlendikçe nefes almak, bir şeyler yapmak nasıl zorlaşıyorsa güvenin düştüğü bir ortamda doğal olarak “ot bitmeyecek”, “yaprak dahi kımıldamayacaktır.” Kişilerin birbirine güvenmediği, kurumların, üreticilerin ve tüketicilerin hatta kimsenin birbirine itimadının olmadığı bir ortamdan daha kötüsü düşünülemez.
Ekonomideki bütün karar mekanizmaları da bu süreçlerden payına düşeni alacaktır.
Reel ekonomi açısından bakıldığında güveni yükselten, olumlu beklentilerdir. Aksi bir durum olarak “beklentiler iyimser oldukça güven gelişecektir.” Beklentilerin iyiye gitmesi, ekonomik gidişatı da etkiliyor. Ekonomik gidişat da beklentileri ve umutları arttırıyor. Yani aralarında karşılıklı etkileşim söz konusudur. Bu nedenle her yerde hükümetler beklentileri olumluya çevirmeyi isterler. Bu amaçla hükümetin sürekli birbiri ardına paketler açıklayarak, mali disiplini gözeterek, beklentileri yüksek tutmaya çalışması normaldir. Haliyle yüksek çıkan enflasyon ve kura karşı ilk araç güven olmalıdır. Güvensizlik ortamı oluştukça dolar kuru yeniden 8 TL ile fiyatlanmaya sebep olacaktır ki bunun sonu yoktur.