Bu krizler her daim kapıda. ilk fırsatta ülkeleri teslim alır. İnsanını teslim alır, kaynakları teslim alır.. şirketleri ve fabrikaları… Genellikle ülkelerin tek başlarına mücadele etmesi zordur. dayanışma bekler, destek bekler. İrlanda’nın şirin bir liman kenti olan Drogheda‘ya kadar gitmeden şu içinde yaşadığımız krize bakalım önce.
Ülkelerin yakalandıkları her kriz dönemi mutlaka farklı zaman ve mekanlarda baş gösterse de geçmiş tecrübelere bakmak esastır. En azından bazı göstergeleri itibarı ile bile başka yaşanmışlıkların bir benzeri olabilir. Onlara bakılır ve buna göre bir takım eylem planları geliştirilir. Bütün dünyayı bir anda eve kapatan bu salgında da benzeri arayışlara gidildi. Eski filmlere, önceden alınmış tedbir ve raporlara itibar edildi. Ekserisi bir algıyı zinde tutmanın birer çabası gibi görünen bu duruma da zihinlerimiz inanmaya hazırdı.
Vahşi hayvan pazarları, buralarda alınıp satılanlar derken konu hala esrarını korumaya devam ediyor. Virüs bir gerçek, ama zanlı muhtelif… Asyadan virüs, AB ve Amerika’dan finansal kriz derken son 10 yıl bununla geçti, kriz geçmedi. Konunun ekonomik kısmından devam edelim. Ülkelerin bir anda şartel indirmesi hali başta işsizlik olmak üzere pek çok kronik sorunun tetikleyicisi durumunda.
Önceki krizler firmaları vuruyordu, çalışanları işsiz bırakıyordu.. sorun zamanlıydı bir süre sonra her şey yoluna giriyordu. Şimdiki durum insan hayatına kasteden bir durum. Ne kadar süreceği belli değil, üstelik çare olarak herkes en güvenli kalesine, evine çekilmiş durumda. Bunun da ne kadar süreceği konusu ise başka bir muğlaklık… Ekonomiler kan kaybediyor.
Ekonomiler için ana mesele sürekliliktir. Ekonomideki kayıplar kısmi olduğu sürece giderilmesi kolay olur. Ancak yavaşlamak yerine dibe çökmenin.. çöküşe gitmenin çıkışı, hiç de kolay olmayacaktır. Bu sürekliliğin kaybolması, çöküşü de hızlandırır. Bu yüzden asıl olan; yavaş da olsa “akışın devam etmesidir.” “Can suyu” bu yüzden önemlidir. Varlığını sürdürecek kadar bir akış olmaya devam etmelidir. Duran bir sistemi, çöken bir sistemi harekete geçirmenin maliyeti çok daha ağırdır. Üstelik bunda etkili olan dinamik bir “insan faktörü” de vardır. Kontrolsüzlüğün başlaması girişimci olarak, işgücü olarak, serbest çalışan olarak ve sermaye sahibi olarak üretimde yer alan insanın da yeniden motivasyonunun sağlanması sanıldığından daha zor olabilir. Kopmamak, bitmemek, akışın kesilmemesi ve sürekliliğin devamı bu yüzden önemlidir. Enerjiden suya, cari giderler ve personel giderlerine kadar her şey kriz yönetimiyle koordinasyon içerisinde yürütülmelidir.
Sorunu tanımlarken “küresel” deyip, çözümü sadece “yerel” halledemeyiz. Döngü de küresel, çözüm de… Türkiye’nin kendi başına açtığı bir sorundan söz etmiyoruz burada. Küresel bir sorun yine küresel yöntemler ve kurumlarla çözülür. Üstelik ulus üstü bu çözümlerden yararlanabilmeyi başarmak gerek. Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Bankası, IMF bugünler için vardır. Türkiye’nin de üyesi olduğu bu kurumlarla işbirliğine gitmesi, normal zamanlardaki “krizden çıkış ” prosedürlerinden çok farklı olacaktır. IMF ve Dünya Bankası bu süreçte muhtaç ülkelere yardım stratejisi yerine “işbirliğine dayalı, birlikte çözüm stratejisi”ni hayata geçirecektir. Bu işbirliği döneminde ülkelerin birbirleriyle malzeme, bilgi ve deneyim paylaşımı da önemlidir. Bunu tarihte çeşitli örnekleri de görülmüştür:
şimdi Drogheda
Bilindiği gibi İrlanda, 1845-1850 yılları arasında, Avrupa’nın başka ülkelerinde olduğu gibi İrlanda’da da büyük bir kıtlık yaşanmış ve bu dönemde bir milyon İrlandalı hayatını kaybetmiştir. “An Gorta Mor” da denilen bu dönemin kıtlığı, yetersiz patates hasadı ile başlamıştır. Dönemin Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecit, kendisinden böyle bir talep gelmemesine rağmen harekete geçmiş ve İrlanda halkına beş bin poundluk yardımda bulunmak istediğini İngiltere’ye bildirmiştir (1847). Fakat kraliçe Victoria, kendi tebaası olan İrlanda halkına ancak 2.000 poundluk bir yardım yapmıştır. Osmanlı padişahının yapmak istediği yardıma bu yüzden “izin verilemeyeceği ve miktarın düşürülmesi halinde yardımın mümkün olacağını” belirtir. Üstelik böyle bir zamanda dahi İngiltere hayatta kalanlara yardım etmek bir tarafa, tam bir sömürge anlayışıyla; bir deri bir kemik kalmış İrlanda’lıları düşük ücretlerle, kanal ve yol yapımı gibi işlerde çalıştırmaktadır. Bunu öğrenen Sultan Abdülmecit yardımda kesintiye gitmez. Bin poundluk nakdi yardım ve üç gemi dolusu ayni (gıda, ilaç ve tohum) yardım yapmıştır.
1847 yılında yükünü alan 5 yelkenli Dublin’e doğru yola çıkar. İngilizler, gemilerin Dublin’e yanaşmasını engel olur. Osmanlı gemileri, gecenin karanlığından da yararlanarak yüklerini 50 kilometre uzaklıktaki Drogheda Limanı’na boşaltırlar.
İrlanda Cumhurbaşkanlarından Mary McAleese, 2010 yılındaki Türkiye ziyaretinde padişahın İrlanda’ya beş gemi dolusu gıda maddesi yardımı için teşekkür eder ve şöyle der: “ Drogheda şehrinin sakinleri bu yardımlar limana girdiğinde o kadar memnun o kadar minnettar kalır ki sizin bayrağınızdaki güzel ay ve yıldız sembolünü, kendi sembolleri arasına kattı.” Bugün hala Drogheda Futbol takımının sembolü ay-yıldızlıdır.