TÜNELİN UCUNDAKİ IŞIK
29 Ekim 2015
G 20 RÜZGARI
19 Kasım 2015

SEÇİMDİ GEÇTİ…

Seçim varmış yokmuş bilmeden, siyasilerin seçim çalışmalarına çok fazla günlük hayatımızda yer vermeden, TV’ler sadece konuşmaları yayınlayarak bir seçim dönemini daha idrak etmiş olduk. Ekonomi dayanma gücünü gösterirken, dış politika ve ertelenmiş sorunların ortasında ülkenin seçimleri beklediği ve bir an önce sorumlu bir hükümetin başa geçmesini arzuladığı bir gerçek.

Sonrası bildiğimiz gibi; 1 Kasım seçimlerinden sonra, işbaşına gelecek hükümet nasıl bir ekonomi-politika izleyecek? Dış politika önceliği ne olacak, ülke istikrarı ve üretim nasıl etkilenecek? gibi alışıldık ama farklı cevapları almak adına, bu ve benzer soruların peşine düştük. Kaç çıkışımız kaldı ki? Kaç seçenek, kaç ülke grubu ile işbirliğine açık durumdayız? Bu sadece Türkiye için değil, diğer  gelişmekte olan ülkeler için de çok fazla seçenek yok. Hele “kırılgan beşli” grubu baştan darbeyi almış durumda zaten.

Küresel ekonomiye eklemlenmek bütün ülkelerin hayali sanki. Ancak bunun da kendine göre riskleri bulunmakta. Bir ülkenin tarihi, kültürel ve ekonomik veri seti, müktesebatından hareketle nasıl değişir ya da değiştirilir? Değişime direncin ekonomik ve sosyal maliyetleri olur mu? Artık hayatımızın birer vazgeçilmez söylemi haline gelen “A ve B planları olması” konusu ülkeler için de geçerlidir. “Diplomatik dil”  kelimesi ile ifade edilen olgu yönetmek kadar, yönlendirmektir de… dengeyi korumak, mesafeyi korumak, ilişkileri korumak ile kastedilen ülkelerin hamleleridir. Ve bunların da elbette ekonomik sonuçları olacaktır.

Gelecek projeksiyonları işsize ver, emekliye ver, çiftçiye ver kolaycılığındaki “ver – kurtul” stratejisi değildir elbette. Türkiye’de acil olarak bölgeler arasındaki gelir dağılımının dengesizliğine dair, sermayenin belirli ellerde birikmesi konusunda, eşitsiz gelir dağılımını çözmeye ilişkin radikal adımlar beklenmektedir. Burası çözülmeden siyasi iktidarlar “kalanı dağıtmaya” devam edecektir. Sorunların çözümü “adalet” ilkesinin “eşitlik” ilkesinin içselleştirilmesinden geçmektedir.

Enerji konusu gündemin ilk sırasındadır. Enerji stratejileri ve mutabık çözümleri masaya gelmeden ve çözümde uzlaşmadan harekete geçilemez. Her hal-ü karda büyük parça enerjiye ait olandır. Rekabet alanları belirlenerek, rekabetçi stratejiler ve yenilik yaklaşımı temel alınarak yürünmelidir. Siyasi iktidarın sadece 22 milyar TL tutarındaki talep yönlü politikaları ile anılması ve konuya sadece bununla yaklaşılması ne kadar acıdır. Oysa bütçe 550 milyar TL’dir. Yönetilebilir kalemler ve yönlendirilebilir harcamalar da dikkatte tutulmalıdır.

İş dünyasının şimdilik beklediği “belirlilik” tir. Döviz kuru, parite, enflasyon ve faiz samana vuran alev gibi iş dünyasını kavurup geçmektedir. Enerji bağımlılığı, yarı madde bağımlılığı yavaş yavaş zenginiz dediğimiz alanlara doğru yönelmektedir.

Ekonomi çatışmayı değil, uzlaşmayı sever. İşbirlikçi modeller ve şeffaflık ekonomi için önemini korumaya devam etmektedir. Hükümet programında bu temaları görebileceğimiz ümidindeyim.

Loading

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.