Amerikan eski bakanlarından J. Connaly 50 sene öncesinde, “Dolar bizim paramız, ama sizin probleminiz.” diyerek dünyaya bir mesaj vermiş. Dolardan çekmediğimiz kalmadı, hele ki yükümlülükleri dolar üzerinden olan kişiler konuya daha bir başka hassasiyetle eğilme gereği hissediyor. “Dolar, bir sözüme bakar” dercesine Yellen konuşuyor, dolar hareketleniyor. ABD ekonomisi iyiye gider dolar yükselir, kötüye gider dolar yükselir durumundayız. Bir de seçim vaatleri arasında bütün dünyanın gözü önünde D. Trump, doların yeterince güçlü olmadığını söylemesi başka bir tetikleyici oldu.
Ayrıca 45. Amerikan Başkanı seçilirken ABD’nin o güne kadar imzaladığı bütün anlaşmalardan çekileceğini de açıkladı. Kulağa çok hoş gelmese de bir yanda yeni nesil ticaret savaşları, diğer açıdan kur savaşları ve haliyle güçlenen faiz konusu yeni dönem hakkında ipuçları vermektedir. ABD ile Avrupa arasında imzalanan Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması’ndan beklenti her iki ülkeler içi 10 yılda 100 milyar dolar civarında bir katkı beklenmekteydi. Ülkelerin bu tür anlaşmaları birbirlerine katkı sağlamaktadır. Dışarıda kalanlar düşünsün.
Ancak Trump’ın net ve gözü kara bir şekilde bu anlaşmayı iptal edeceğini açıklaması, Ticareti sekteye uğrayacak olan Çin ve kendine sürekli yeni yeni pazarlar arayan Türkiye için iyi oldu olmasına da… İhracatta 500 milyar dolar hedefini koyan bir Türkiye için ihracatının sınırlanmasından daha kötü ne olabilir? Aslında sınırlanan ülkeler değil, firmalar… ve firmalar da bu süreçlere dahil olmak için kendi ülkelerine de bu konuda etki etme eğiliminde. Bu yüzden dünya ticaretinin hemen hemen yarısını etkileyecek olan, Trans Pasifik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TPP) anlaşması pek çok ülke açısından da “felaket” olarak nitelendirilmişti. Yani diğer ülkeler ne yapsın?
Bir de konunun AB’nin önce Apple’a 14 milyar dolar ceza kesmesi ve ardından ABD’nin Deutsche Bank’a aynı miktarda ceza kesmesi var ki ekonomilere “kışlar mı geliyor?” sorusunu sorduruyor? Emisyon hatalarından sonra ABD hükümetinin, Volkswagen’in (VW) emisyon skandalıyla ilgili olarak Alman mühendislik firması Bosch’u soruşturmaya başlaması ise “ülkelerin şirketlerinin savaşı” olarak devam ettiğinin göstergesi olmuş durumda.
Güneyimizdeki savaş ise, savaş sanayinin “test laboratuvarı” olarak, “insani” her yönüyle devam ediyor. Bu kirli savaşın kazanan şirketleri, savaş meydanlarına inip demolar, gösteriler, beceriler sergileyerek siparişleri onaylatmaktadırlar. Rus ve Çin firmaları kadar Boeing, Raytheon, General Dynamics, Northrop Grumman, Lockheed Martin gibi Amerikan devleri silahlarının şovunu yapmaktadır. Ne yazık ki ihmal edilemez bir gerçek, sür-git devam eden barış ve hep barış beklentisi, savaş sanayi ve ardındaki şirketler için felakettir.
Çatışma sürdükçe, farklı model ve özellikte savaş aletlerini üreten firmaların firma değerleri yükselir, kazanç artar, hatta katmerlenir. Irak ve Suriye karışıklıklarında malum şirketlerin, en mütevazi rakamla, üç kat değerlendiği bilinen bir gerçektir. Önce “Savaş fırsatı” kullanılır; siparişlerin teyitleri alınır; sonra “Barış riski” değerlendirilir.
Ülkelerin şirketleri bu süreçte, hem kendileri hem ülkeleri adına misyon üstlenerek vazifelerini icra ederler. Nihai süreçte şirketler uygulamaları ile ülkelerine yön vererek şirketlerin ülkelerini oluştururlar.