Piyasaların gözü kulağı önce Amerikan seçimlerinde idi, sonra Trump’ın yemini ile birlikte hepten Amerika’ya çevrildi. ABD’ye yeni başkan geldi. Trump resmen Oval Ofis’te. Dolar yerinden pek memnun olmalı ki pek gerileme trendinde değil. Bunda Türkiye’nin içinde bulunduğu Anayasa referandum süreci de etkili. Ülkenin çeşitli risk faktörlerinin artan önemi de etkili. 24 Ocak 2017 itibariyle Merkez Bankası, faiz konusunda piyasa beklentilerine uygun, üst koridoru 75 baz puan arttırarak 9,25’e yükseltti. Bu durumda Merkez, hareket alanını genişletmiş oldu. Doların yüksek faiz beklentisine de bu şekilde tepki vermiş oldu. Dolar ve faiz ilişkisi de alttaki grafikte görüldüğü şekilde, “elele tutuşup yürüyüp giderler” gibi…
Fitch, 27 Ocak’ta Türkiye’nin notunu açıklamış olacak. Ülkenin mevcut “durumunu koruması” beklenti olsa da kötümserler, yatırım yapılabilir bir ülke olup olmadığı konusunda not düşürme sinyalini aldı ve piyasalar fiyatladı. Haliyle, not düşürmenin etkisi de fazla olmayacaktır.
Anayasa değişikliğinin TBMM’den geçmesi iyi oldu. Siyasi anlamda bu belirsizlik de istikrar lehine gelişiyor. Temel siyasi belirsizlik, belirli bir seviyeye ulaşmış oldu. Bundan sonrası referandum kampanyası ve sürecine kalmış durumda. Artık soğuma ve tansiyonda düşme ile piyasalarda istikrar beklenir. Referandumun kabulü ve sonrasında ise bir erken seçimi gündemden çıkartarak ekonomi odaklı uygulamalara hız verilebilir.
Dolar üzerinden piyasa gerginliği
Dolar başını kaldırdı. Ekonomideki pek çok denge belirli bir süre yedekleri ve limitlerini kullanacaktır. Ancak kur, özellikle üretimde girdisi dövize bağlı sektörler için sorun olmaya devam edecektir. Bu ekonomik gelişmeler, ne sadece dışarıdaki ekonomik ne de salt siyasi durumlarla açıklanabilir. Burada siyaset kısmına girmeden “Avrupa’da devam eden kriz ve ABD’de Trump ile oluşan belirsizlik” diye söyleyivermek en kolayı. Çünkü tüm dış ticaretin yaklaşık yarısı Avrupa ile.
Ülkenin dengeleri iki haftada altüst olmaz… Yani bu son dolar eksenli konu, sadece Türkiye merkezli değil. Suriye meselesi, mülteciler, beraberinde gelen güvenlik sorunları; düşen ihracat, azalan doğrudan yatırımlar vb her biri devam eden bir konu aslında. Anayasa oylamaları derseniz o da gündemden hiç düşmeyen bir konu idi. Bugün dünya çok karışık. Halkın da kafası karışık… Bu ortamda, cari açık %4 olmuş kaç yazar? Türkiye cari açıkta %8 dönemlerinden geçti. IMF sürekli Türkiye için -ha bugün ha yarın-, “kritik eşik” diye diye %10’a yaklaştı, o günler atlatıldı bu günlere geldik.
2015’te Türkiye’ye kaynağı bilinmeyen 12 milyar dolar girmiş. 2016’da bu rakam 10 milyar dolar civarında. Demem o ki parasal akışı olan bir ülkeyiz. Görünmez işlemlerle döviz girişi devam ediyor.
Ama bizim halkımız da dolar yükseldi diye harcamasından hiç vazgeçmiyor. Geçen sene satılan bir milyon aracın sadece 310 bini yerli araç. Bunun bir de aksesuarları vs var. Hala yılda 15 milyon adet cep telefonu giriyor bu ülkeye. Bu hep döviz açığı demek. Dövizi kıt bir ülkeyiz… Sadece otomotiv ve cep telefonları için harcanan kaynak bile yılda, 40 milyar dolara yakın bir rakam oluşturmaktadır. Amerika bile “Ey vatandaş!… Amerikan malı kullan!” diye propoganda yaparken bizim neyimize bu ithal mal düşkünlüğü? Uzun lafın kısası, doların bu hareketlenmesinde, sadece tek bir sorumlu olmadığı gibi tek bir kesimden de fedakarlık beklenemez, beklenmemeli…
Ülkenin durumu belli. Bir yandan döviz ihtiyacı, öte yanda yüksek işsizlik ve enflasyon varken; kur ile faizin sabit kalmasını beklemek hangi kitapta yazıyor? Üstelik Suriye, Irak derken Kıbrıs da gündemde. Bu kadar politik risklerin arasında, Astana süreci yürütülen FETÖ mücadelesinin etkinliği ve Trump yönetiminin Türkiye’ye ilişkin verdiği sıcak mesajlar: ”Eski dostumuz, ona haksızlık ettik” sözleri…
Dolardaki bu hareketlenme karşısında ekonomi yönetimi ve özellikle Merkez Bankası yeni enstrümanlarla sahadaki etkisini arttırıyor. Ancak ihracata dayalı ekonomik canlanma beklentisi söz konusu olduğunda, yüksek dolar kurundan çok şikayet edilmemektedir. Geçen hafta sadece zorunlu karşılıkları yarım puan indirmesi bile piyasa için değerli bulunmuştur. Piyasaya bu sayede 1,2 milyar dolarlık bir döviz sağlanmıştır. Değil günlük, haftalık işlemler için bile yüksek sayılacak bir miktar. Ancak kur savaşlarını es geçmeyelim. Karşı hamleler olacaktır. Bu müdahalenin devamı gelir. Bu işlem etkili bir araçtır, şimdilik doğru hamle, yapıldı ve bitti.
döviz çekebilmek
En önemli sıkıntı, yabancı yatırımcının nazlı duruşu. Ülkenin ihtiyaç duyduğu dövizi sağlayan imkanlardan birisi yabancı sermayedir. Geçen yıl 8,5 milyar dolar civarında olmuş, o da azalmış. Bunun arkasından hükümet ya da maliye bakanı “herkes başına yağan karı eritsin, bittik!” demeyecektir elbette. Ola ki dedi; piyasa paniği kaçınılmaz olur, bu yüzden denmeyecektir. Merkez, fiyat istikrarı ve enflasyon, faiz ve kur atraksiyonlarından ziyade piyasayı fonlayabilmesi ve bu kaynakların üretime yönlenmesiyle etkinliğini arttıracaktır.
Ekonomide sorun olup olmadığını, söylenen sözlere bakarak değil, Merkez Bankasının verdiği tepkilerle anlamak gerek. Bu sebeple tabii ki ekonomimiz güçlü, bunlardan etkilenmez, ayaktayız mesajları verilir; yabancı sermaye girişi sağlanmaya çalışılır. Yatırımcıyı tutmak hatta fazlasını çekebilmek hedeflenir…
Büyük yatırımcıyı merak etmeyin o kendi analizini çoktan yapmıştır. Kredi derecelendirme kuruluşlarından uluslararası örgütlere kadar, herbirinin ülke raporları, içeriden yaptırdığı analizlerin hepsi masasındadır. Hükümet herşey yolunda deyince hemen yatırım gelmese de soğukkanlı mesajların önemi açıktır.
Mahallenin bakkalı bile mini market olmaya çalışırken, yanındaki dükkanı da alıp işini genişletmeyi düşünürken kılı kırk yarar, ince eler sık dokur… öyle pat diye yatırımcı elbette gelmeyecektir. Uzun lafın kısası, ne çok süslü sözler yatırım çeker, ne de karamsar tablolar yatırımı keser…
İhtiyatlı iyimserlik bu konuda da geçerlidir. Birkaç cümle açıklama ile fikir değişmesi olmayacaktır. Hem döviz değerlenir ihracata faydası olur, turizme olumlu katkısı olur ama bunlar elbette köklü önlem alınmasına mani olmamalıdır.
Faize gelince… faizin artması makuldür. Ancak faizi ameliyat için gerekli olan anestezi gibi görmek gereklidir. Verilen uyuşturucunun amacı belirli bir süre içerisinde cerrahi müdahaleyi gerçekleştirmek ve hastaya yapılan operasyonlarda hastanın tepki vermesine engel olmaktır. Nihayetinde, anestezinin etkisi geçmeden operasyon tamamlanmalıdır. 29 Ocak 2014’te faizler 5,5 puan arttırıldı. İşte bu aşamadan sonra beklenen, yapısal önlemlerle sürecin yeniden normalleşme dönemine girmesidir. Hangi önlem alınacak, ne reform yapılacaksa yapılmalıdır. Hasta, sürekli narkozla bekletilemez. Nasıl ki bu durum mümkün değilse, yüksek faizin her yaraya merhem olacağına dair beklenti de aynı ölçüde risklidir. Önlemler ve öncelikli müdahalelerle iyileşme ve düzeltme sağlanmalıdır.