Gıda, bütün canlılar için önemli. Kısa bir süreliğine ertelense ve ötelense de eninde sonunda bu temel ihtiyaç giderilmek zorundadır. Elbette ilk aşamada bu açlık hissinin bastırılması/ karşılanması gerekir. Sonrasında ise uygun ve nitelikli bir çözüm üretilmesi değerlendirilmelidir.
Konu, et ve süt ürünlerinden besiye ve bunun üretiminde önemli bir girdi olan yem konusuna doğru ele alınacaktır. Çiftçi ya da üretici için üretim süreci kendine göre bir şeylere endekslenmektedir: süt ve yem fiyatlarının kıyaslanması gibi… Ancak sürecin de her bir aşaması için başka bir bilgi gerekmektedir. İşlenen sütlerin piyasaya sunulması, süt ürünlerinin işlenmesi, bunun için gereken ArGe veya knowhow, pazarlama, dağıtım ve belki finansman sorunları derken pek çok değişken etkili olmaktadır. Besi ve hayvancılık kısmı için de hayvansal üretimden vatandaşa ulaşana kadar bir uygunluk ve erişim kolaylığı beklenmektedir.
Modern devletin de halkının bu ürünlere erişimini kolaylaştırması, üretim ile ithalat arasındaki dengeyi sağlaması beklenir. Bir üretim sürecinin kesintisiz sürdürülmesi; ihtiyaçların ya devletin kendi üzerinden ya da desteklediği aracı bir takım kurumsal yapılarla sağlanıyor olması yönetimlerin başarısıdır. Sonuçta beslenme ya da gıdaya erişim maliyeti arttıkça, toplumsal tepkiler de artmaya başlayacaktır. Bu durum başta emek olmak üzere, haklı ücret artış taleplerini gündeme getirecektir. üretim faktörlerinden emeğin bu ücret artış talebi üretimin her aşamasında etkili olacak, fiyatlar genel seviyesi yükselecektir.
Bir simit üzerinden seçim konuşmaları yapılır; bu yaşanan ve bilinen bir durumdur. Asıl gerçeklik et ve süt gibi temel gıdalara erişim sorununun başlamasıdır. Nitelikli gıdaya erişemeyenler, bireysel merhametin tesadüfüne terk edilemez! Birisinin içinden gelecek, coşacak da yardım edecek!.. O anı ya da günü bekleyemeyiz.
Bu konu para otoritesi ve siyasi iktidar tarafından doğru tasarlanmalıdır. 1980 öncesi hatta özelleştirme öncesi bu sorunu çözmek için temelde üç kurumdan söz edilir: Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), Et Balık Kurumu (EBK) ve Yem Sanayi (Yemsan)… Çeşitli gerekçelerle özelleştirme kapsamına alınan ve bir şekilde özelleştirilen kurumlar bunlar.
Ancak piyasa yapıcı ve fiyat belirleyici yetenekleri sebebiyle hane halklarının temel harcama kalemi olan gıda ve beslenme konusunda önemli bir güvencesi, yukarıda adı geçen kurumlar idi. Sonuçta;
Et Balık Kurumu
1952’de kurulmuştu. Kaynak ve personel sorunları sebebiyle 1992’de özelleştirme kapsamına alındı. Ancak, 26 Ağustos 2005 tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile EBK, özelleştirme kapsamından çıkartılarak, Tarım ve Orman Bakanlığı’na verildi. Şimdi Et ve Süt Kurumu olarak faaliyettedir.
Süt Endüstrisi Kurumu
1963’te Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı bir KİT olarak kurulmuştu. Adana, İstanbul, İzmir ve Kars’ta süt ve süt ürünleri fabrikaları vardı; Süt Endüstrisi Kurumu, Eylül 1995’te özelleştirildi..
SEK’e bağlı iken özelleştirilen 32 süt ve süt mamulleri işletmesinden sadece 13’ü üretim faaliyetini sürdürmektedir. Özelleştirmeden sonraki dönemde istihdamda %59.94 ve işlenen çiğ süt miktarında ise %18.95 oranında bir azalma olmuştur.
Yem Sanayi
1956’da kuruldu. 1990’ların başında 26 fabrikası ile piyasada %12 paya sahip olan kurumun ortak olduğu fabrikalardaki payları özel sektöre devredildi, daha sonra da (Mayıs 1992’de) özelleştirme kapsamına alındı. 1993-1995 tamamen özelleştirildi.
Özelleştirme sonrası, Yem Sanayii Türk AŞ’ye (Yemsan) bağlı 26 yem fabrikasının kurulu kapasiteleri %38.6 oranında artmış olsa da bu durum yem üretimlerine yansımamıştır. Özelleştirme öncesi döneme göre üretim % 2.1 oranında azalmıştır. Haliyle 6’sının üretim faaliyeti durdurulmuştur. İstihdam da %62.9 oranında azalmıştır.
Bu işletmeler çoğunlukla kuruluş amaçları ve işlevleri dikkate alınmadan, yapılan ihalelerde en yüksek teklifi veren firmalara devredilmişti. Bu üçlü sacayağı da bir şekilde zarar görmüş oldu. Birbirleri ile bir küme oluşturan işletmeler de faaliyet alanından çekilmiş, üretim ve istihdamda önemli kayıplar oluşmuştur. Verimlilik ve kârlılık özellikle orman ürünleri ve et kombinalarında istenilen düzeye ulaşmamıştır.
Sonuçta Hane halkları için üç temel gider kaleminden birisi gıdadır. Hayat pahalılığı ve enflasyon gıdaya ulaşımı güçleştirdiği gibi çalışanların ücret beklentilerini arttıran bir unsur olmaktadır. Tarımı, “stratejik sektör” ilan ederek tekrar üretimi arttıracak uygulamalara dönülmek zorundadır. Üreticinin, üretimden vazgeçmesi en büyük risklerden birisidir. Üretim kolaylaştırılmalı, üretici desteklenmelidir…