Drogheda’yı Bildiniz mi?
3 Mayıs 2020
Corona Günlerinde Ekonomi
4 Mayıs 2020

Ülkeler 2019 yılını bitirirken 2020 için kalkınma, büyüme, istihdam hatta teknolojik yarışları tartışılıyordu. Çin-ABD ticaret savaşları, jeopolitik gerilimler… Türkiye Suriye-Libya derken öte yanda s400 ve AB’de BREXIT… Aslında herkesin derdi kendine yeter kadardı. Birden oldu, ne olduysa… Çin’de sokakta yürüyen insanlar tek tek yollarda, kapılarda yığılıp kalmaya başladı. Sonra maske talepleri gelmeye başladı Çin’den Hint’ten… Kuruşluk maskeler 7-8 ₺ üzerinden ihraç edilmekte imiş, duyduk…

Salgın gerçeği

Sonra “salgın” denildi, pandemi… ilk olarak  yılbaşı tatili için İtalya’dan ülkelerine giden Çinli işçiler taşımış oldu hastalığı.. Sonra havayolu ile başka yerlere gidenler.. Papa, geleneksel Pazar ayinini online olarak verdi. Avrupa çok farkında değildi: İtalya’nın ölümleri, “Bize virüs bulaşmaz, abartıyorsunuz” diyen papazı vurdu önce. İngiltere “sürü bağışıklığı” demişti. Başbakan Boris Johnson yoğun bakımlardan döndü… Geldiğinde kendisinden sonrasının senaryolarını buldu masada…

İran da “Seçimlere gölge düşürmek amacıyla batının bir oyunu bu.” diye yaklaştı önce… Türbe demirleri ile “fazla samimi görüntü” veren kişilerin videoları viral oldu. Türkiye’den yurtdışına giren çıkanlar; ibadet amaçlı, umre için Suudi Arabistan’a gidenler, Avrupa’ya gidip dönen, iş için dahi giriş yapanlar kapıda ateşleri ölçülerek yurda alındı. 14 günlük karantina sonrası normal hayat başladı.

Herkesin kendisini eve çekerek doğal izolasyon ve sosyal mesafeye dikkat ettiği şu günlerde sosyolojik olarak yüzyıllar öncesinin yaşanmışlıklarını tekrarlamaya başladık. Bunun en bariz örneğini 1957 yılı yapımı Sovyet-Özbek yapımı “İbn-i Sina” filminde 5 dakikalığına da olsa seyrettik, gördük.

ibni Sina’nın önerisi

Biruni’yi ziyarete gelen İbn-i Sina, ilk olarak paniğin ve korkunun dönemin salgın hastalığına fırsat vereceğine dikkat çekmektedir. Sonrasında insanların temizliğine dikkat ettiği, evlerine çekildiği, pazaryerleri ve ibadethaneler gibi birlikte yaşanan ortamlardan bir süreliğine uzak kalması halinde, bu hastalığın üstesinden gelinebileceğini belirtmektedir: Bin yıl öncesinden  bugün yaşananların örnekleri sanki hepsi…

Avrupa’da Katoliklerin devlet kademelerinin her yerinde yer almaya çalışması, sonraki dönemlerde Protestanların ticaret ile geçime önem vermesine yol açmıştır… Devlet memuru Katoliklerin kimseye fırsat vermeksizin ticaret yapanlara “soyguncu” gözüyle bakması, özellikle Yahudilerin bir kere daha toplumsal hayattan dışlanmasına sebep olmuştur. 

veba günlerinden bir hatırlatma

Yahudilerin 1347’deki veba salgını dönemlerinde, tarımla uğraşıyor olmaları, onları şehirden ve salgından uzak tutmuştur. Bu  dönemlerde veba salgınına karşı korunmada temizlik ve dini değerleri de etkili olan Yahudiler, bu salgına fazla kurban vermemiştir.  Ancak Katoliklerin bu defa Yahudilerin ürettikleri mallara zehir koyarak “Katolikleri yok etmek istedikleri” ithamı, onları yeniden töhmet altında bırakmıştır. Toprakları ellerinden alınmış ve sürgün yemişlerdir. Yahudiler sadece Endülüs bölgesinde itibar görmüş ve devlet hizmetine alınmıştır.

Şu salgın günlerinde de birden zaman durdu… Her şeyin başı sağlık olduğu anlaşıldı. Bu arada sağlık çalışanları ve uzman doktorlarımızdan da kayıplar verdik. Ölenlere rahmet diliyorum. Salgından sadece kendimizi koruyarak yalıtmaya çalışıyoruz. Uzak duruyoruz. Evlerimize çekildik. Ama hayat devam ediyor. Ocakta tencere kaynayacak ama bunun da yolu o evin ihtiyaçlarının karşılanmasından geçiyor. Evde tek başınalar değil artık konu: herkes evde. Evde çok başımızayız.

Burada mutlaka devlete düşen yükümlülükler olması gerektiği gibi kendi elimizin erdiği, duyduğumuz bildiğimiz ihtiyaç sahiplerini koruyup kollamamız  insanlık görevidir. Paylaşmak, yardımlaşmak, fıkarayı kollamak insanın önce kendine iyilik etmesidir. Vicdandır…

Bugün “tokluktan, aşırı beslenmekten ölen sayısı”  açlıktan ölenden fazladır. Bu bile toplumsal dayanışma adına önemlidir. Sokak hayvanları da bu destekten, yardımdan, koruma ve kollamaktan nasibini almalıdır. Kültürümüzde “kışın dağlara yem serpilmesi,” vahşi hayvanlar için bile yiyecek bırakılması öğütlenmektedir. Konu komşuyu kollamak bu anlamda takip etmek insanlık görevidir. Şimdi iş başına! Bu badireyi de atlatacağız ve “Nerede kalmıştık?” diyeceğiz.

Loading

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.