Ekonomi yıllardır bir toplam fayda teorisinden söz eder. Herkes kendi faydasını arttırırsa ekonomideki fayda da artacaktır. İktisat biliminin saygıyla andığı Adam Smith de bir “Görünmez El” teorisini anlatır. Görünmez el; ‘‘Ekonomide kendi çıkarları için hareket eden bireylerin, farkına varmadan da olsa topluma daha büyük fayda sağlayacağı” iddiasındadır.”
“Görünmez el” böyle ifade etse de bazı yerlerde “görünür ayaklar”ın da devreye girmesi bu beklentiyi boşa çıkarmıştır. Topa elle müdahale etmek gibi… Görünmez el düzeni, bir şekilde bozulur. Ayaklarda bazen “postal” olur, bazen “rugan ıskarpinler…” Görünmez el, piyasada hiç bir şeyin boş yere olmadığından bahseder. Taşın, tezeğin bile müşterisinin bulunduğu, hiç yoktan bu işin ortaya çıkmayacağı; kendilerine “görünmez el”den gelen talimatla bu işi yaptıkları, yıllardan beridir anlatılmaktadır.
Yıl 2001 idi… Ekonomi bugünlere hazırlandı. Sermaye hareketleri serbestleştirildi. Dalgalı kur devreye girdi. Özelleştirmeler kamunun görünür ayağının geri çekilmesine sebep oldu. Haliyle destek ve teşvikler azaldı. Türkiye bu kadar serbestiyete hazır değildi. Kontrolsüzlük ve sahipsizlik, ekonomide mülkiyetin el değiştirmesine ve büyük balıkların güçlenmesine sebep oldu. İktisadi gelişmişlik seviyesi, demokratik altyapı, sistemin çalışmasına mani oldu. Bürokrasi baskındı, işler yeterince hızlanamadı. İş kurma süreçleri büyük sorun oldu. Sonuçta yüksek ithalat kısa sürede ekonomimizi dünyanın en kırılgan ekonomilerinden birisi haline getirdi.
2013 başta 27 Mayıs Gezi olayları ile başlayan süreç üstüne 17/25 ile devam etti. 15 Temmuz 2016 FETÖ terörü, ekonomik dengeleri daha çok bozdu. Nihayet birden “para politikası keşfedildi” ve TCMB eliyle faizlere yoğun müdahale edilen bir dönem başladı.
Para Kurulu, Merkez Bankası bağımsızlığı derken kararlar, kararnameler ile Türkiye yüksek reel faiz öder hale geldi. Merkez Bankası Başkanlarının görevden alınması da belirsizliği arttırdı. Oysa TCMB Kuruluş Kanununda bankaya verilen görevler kısmı; Merkez Bankasını,
“hükümetle birlikte fiyat istikrarını sağlamaktan sorumlu” tutuyordu (Madde 4-I/b).
Müdahaleler sonrasında, her yeni müdahale ülke riskini artırdı ve TL aşırı değer kaybetti.
Faizlerin düşme dönemlerinde de CDS ile maliyetler yükseltildi. Bugünlerde yine 400bps üzerine çıkan CDS ile faizin maliyetine 4 puan ilave de buradan gelmektedir.
Böylece “kendi kuyruğunun peşindeki kedi” gibi faiz inerse kur yükselir; kur düşürmek için faizi artır, o da enflasyonu azdırır… gibi ekonominin kısır döngülü durumları başladı. Bu kısır döngüden çıkmamız için, önce yapısal sorunlardan başlayıp, kronik enflasyonu çözmemiz gerekiyor.
Ekonominin yeniden üretim ekonomisine dönmesi gerekmektedir. Maliyet unsurlarının dengelenmesi, üretimde devlet yanlı yükümlülüklerin indirilmesi gerekmektedir. Yüksek kur daha pahalı ithalat demektir. Daha pahalı imalat, daha pahalı tarım, daha pahalı nakliye demektir. Her yerde görülen “maskeli beşler” ekonominin etrafında yerini almıştır.
Önce enflasyona giden yolların kapanması şarttır.