Artmazsa sorun vardır… Pandemide ekonomi yavaşlar, işletmeler zarar eder, hatta iflaslar yaşanır; İşsizlik artar, işler durur. Küçülme olmazsa, durgunluk olmazsa, işler yavaşlamazsa o zaten kriz değildir. Pandemide bankalar zarar eder; etmezse o kriz krizden sayılmaz.
Dünyanın son dönemde borçla imtihan edildiği dönemlerin ilki 2008 krizi idi. Bu dönemde devlet borçlarının milli gelir içindeki payı ortalama %20 arttı. Zaten devletler yüksek borçlu seviyede idi. Bu kriz dönemi borçlanma miktarında önemli bir sorun haline geldi. Artık Maastricht kriterleri de “yalan oldu” rafa kaldırıldı. Yukarıdaki grafikte de görüldüğü gibi borç seviyeleri, en kontrollü sayılan AB ülkelerinde dahi “boyu aşmış” durumda.
Öyle veya böyle borçluluk bir şekilde olup giderken ve ülkeler de bunu yönetebilirken, bu defa pandemi sebebiyle kapanan işletmeler ve vergisini toplayamayan devletlerin, borçları yükselmeye başladı. Mükellef vergisini ödeyemiyor: Borçlanma kaçınılmaz. Borç yükü artarak devam ediyor. Şimdilerde Pandemi döneminde devletler gelir olarak büyük zora düşmelerine rağmen harcamalarını kısma yoluna gitmediler. Hele ki üretimin durduğu, firmaların kepenk kapattığı ve bazı sektörlerin de faaliyetlerini durdurduğu bu dönemin en önemli sorunu firmaların finansman ihtiyacıdır. Firma gelir elde ederken vergi nasıl alınıyorsa… Firmalar zora düşünce bu defa sıra devlettedir: İşletmeleri korumaya alacak.
Normal dönemlerde gelir elde eden işletmelerin gelirlerinden, kanunlarla belirlenen bir kısmını “vergi” olarak ödedikleri bir dönemi yaşamıyoruz. Görev devlettedir: Yerine göre vergilerinden vazgeçmekte, yerine göre cari giderlere destek olmakta, işçi ücretlerine katkı sağlamaktadır. Her ne olursa olsun devlet şu anda var gücüyle pandeminin ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaya çalışmaktadır.
Devlet bütün bu harcamaları yaparken de gelir ve gider dengesini gözetmek zorundadır. Gelirler düşmekte tahsilatlar azalmaktadır. Bu dönemlerde “yok demek olmaz!” Devlete yakışmaz. Ekonominin ihtiyacı ne yöndeyse devlet o yönde sorun çözmek durumundadır. Hem rutin harcamalarını sürdürüp hem de ekonomiye destek olmaya çalışmak kolay değildir.
Böylesi dönemlerin en belirgin özelliği, kamu gelirlerinin düşmesidir. Bunun için hesaplanan vergi ile tahsil edilen vergi oranları yayınlanmaktadır. Görünen odur ki vergi tahsilatı iyiden düşmüştür. Ancak devlet bugünler için vardır. Harcama yapmaktan, destek vermekten vazgeçmemektedir. Bu yüzden vergi mükelleflerinin sorumlu davranışları, ekonominin iyileşmesi ve devletin sürdürülebilir finansal yapısı ile yakından ilgilidir. Devlet de yeterli ödeme gücüne sahip mükelleflerden, vergilerini ödeme konusunda sorumlu davranış beklemektedir.
Devletin hazır bir bütçe giderleri söz konusu iken yeni ortaya çıkan kamu harcamalarının, ne ile finanse edileceği de başka bir sorundur. Eskiden kolaymış: Savaş ganimetleri, mülk ve teşebbüs gelirleri devletler için önemli bir finansman kaynağı imiş. Ancak 1700’lerden sonra bu gelirlerin oldukça azaldığında söz edilebilir. Bu ganimetlerin yerini düzenli ve sürekli bir gelir olan “vergi” almaya başlamıştır. Ancak vergi, söylendiği ve sanıldığı kadar gönüllü işleyen bir süreç değildir. Hatta vergilerin, gönülsüz ve isteksiz bir iş olduğundan dahi söz edilebilir.
Vergiler için en önemli motivasyon kaynağı, bilgilendirmedir. Çünkü vatandaşlar vergi söz konusu olduğu zaman ödedikleri vergilerin, nereye nasıl harcandığı konusunda kuşkularını sürekli dile getirmektedir. Burada yaşanan en küçük şüphe devlete olan bağlılığa engel olmaktadır. Haliyle vergiye gönüllü katılıma da engel olmaktadır.
Ödenen her bir kuruş verginin nereye gittiğinin izini sürmek kolay değildir. Devlet de vergileri toplam kamu finansmanı için almaktadır. Tek bir hizmet için vergi toplanması ya da belirli hizmetler için vergi toplanması söz konusu değildir Bu da zaten bütçenin genellik ilkesine ve hazine birliği ilkesine aykırıdır.
Bugünün harcamacı devleti, gelire kıyasla yaklaşık AB ülkeleri kadar vergi toplamaktadır. Vatandaşın gelirleri her ne kadar Avrupa Birliği ülkelerine eşit olmasa da onlara eşdeğer bir vergi yüküne tabidir. Her ne kadar oranlar yaklaşık olsa da toplanan vergi aynı değildir.
Haliyle devlet, zorunlu finansal kaynak olarak borçlanmaya başvurmaktadır. Ancak onun da sonuna gelinmiştir. Bir devletin kaynakların yetmediği yerde borçlanmaya başvurması normaldir. Ancak o borcun bir de ödeme vakti vardır. Bu süreç ekonomiler ve ülkeler için yönetilebilir olmayı güçleştiren bir sebeptir.