İnsan ihtiyaçları için kendisinin sınırlarını zorlar. Öyle bir noktaya gelir ki toplu olmanın gereği işbirlikleri oluşur. İşbirlikleri bir hukuk doğurur. Hukuk daha iyi bir düzen ve aradaki ihtilafların giderilmesi için gereklidir. Kolektif ortaya çıkan işlerin miktarı, kim tarafından yapılacağı, hizmete katılım veya parasının nasıl karşılanacağı hususu belirlenir.
Burada iyi hukuk kötü kanun, iyi insan akıllı toplum çıkarımı yapmadan insanın sonuçta ortak yaşama eğiliminden söz etmek istiyorum. Sözleşme hukuku, mülkiyet hakkı, rekabet, ticaret, sözünden cayması gibi alanlarla tahkim edilen bir toplumsal hayat eninde sonunda bir “düzen” haline dönüşecektir.
Varlık nedeni iyi açıklanmamış bir kurumsal yapı da eninde sonunda değişecek ve dönüşecektir. Toplu yaşamanın önemli unsuru siyasetçi dediğimiz ve bizim adımıza karar veren elitlerdir. Mevcut haliyle bizim siyaset esnafı orta yaşı devirmiş gruptur. Gençler siyasetin ya tadına varmamış ya da kendilerinden uzak tutuyor. Hoşlanmıyorlar belki. Bir yere seçilerek gelmek, tercih edilmek, karar vermek, sorumluluk almak çok da önemli ve öncelikli değil. Ancak bu haliyle karışmadıkları yapı için kolayca heyecanlanan, galeyana gelen de gençler… şeref, haysiyet, onur kelimesi ile siyasetçi grubunu eşleştiremeyen gençlerimizin bu politika mevzularından bu denli uzak durması bir başka yaman çelişki.
Politikacıya “sallamak” kolay: ikiyüzlü, yalancı, sözünde durmayan bir ekip olarak gördüğü siyasetçi ile bir olmaması, çözüm aramayışı onların da açmazı. Hem içinde yer almayıp hem böylesine sert eleştirinin de anlaşılır yanı yok.
Siyasetin zor yanı farkında olmak: ortamın farkında olmak, kendinin, ailesinin, etrafında olup bitenlerin farkında olmak… Okumak, dinlemek, sormak, sorgulamak en büyük araç… olmayan canavarların, hayaletlerin, film kahramanlarının dünyasındaki gençlerle buraya kadar. Zengin çocuk-fakir kız dizilerinin sonu yok. Ağalar beyler ile müştemilat ergenlerinin tatsız aşk hikayeleri ile yaz dizileri ile ortaya çıkan gençler bunlar. Üstelik bunlar 2000’lerin çocukları: 13-25 yaş arasında ama Soğuk Savaş’ın kış şartlarında olduğunu zanneden masumluktalar. Sovyetleri, tarihte bir devlet sanır. Küba için Fidel ‘in bir purolu resmi ya da yıldızlı Che figürü ikonografik olarak yeterlidir. Kore savaşı tarihte bir olaydır. İsrail konusundaki bilgisi ikinci dünya savaşı ya da Nazi Almanya’sı filmlerini geçmez. Petrol fiyatı artan eksilen bir ihtiyaç malzemesidir. Onların da kahramanları var elbette. Var olmasına var da iş yapmak veya başarmak onlar için bambaşka bir şey.
Yaşlanan bir TBMM’ye sahibiz. Hele istikrar ve tek iktidar dönemleri uzarsa gücü elinde bulunduranlar ortalama 10 sene daha milletvekili olarak kalırsa 35-40 yaşındaki siyasilerden 50’li gruplardaki siyasetçilere terfi ediyoruz. Gençler kendine yer bulamıyor. Yer bulamayınca ilgisizlik ya da kişilikten taviz olarak algıladığı siyasetin koridorlarından uzak duruyor.
Yaşlı siyasetçiyi Avrupa ya da Amerika için anlamak mümkün çünkü nüfus zaten yaşlanmış vaziyette. Ama Türkiye henüz öyle değil. Nüfusumuz genç ama meclis her seçimden sonra yaşlanmaya devam ediyor. Üniversitelerin siyaset, kamu yönetimi, hukuk, iktisat bölümlerine gelenlerinden biraz daha ümitliyim onların siyasette olduğu, kendilerine yer buldukları Türkiye bugünkünden daha farklı olacak…