Türkiye’den Almanya’ya giden ilk Türk işçi kafilesi üzerinden 55 yıl geçti. 31 Ekim 1961`de Almanya`ya Türk işçi göçü başlamasıyla, Berlin Duvarı`nın örülmeye başlanması hemen hemen aynı zamanlara denk düşer. Doğu Almanya batıdan ayrılmış, kaçak işçi veya göçmen geçişi istenmemektedir. İşçi açığının kapatılmasında Türkiye önemli bir potansiyel olarak görülür.ve ilk Türk işçi kafilesi 2 bin 500 kişi ile Almanya`ya gelir. Almanya’ya, “yaban” a gelen bu ilk Alamancı grup “Almanya`da birkaç sene kalıp, o süre içinde çalışıp, biriktirdikleri parayla memleketlerinde ev alıp, iş kuracak” geri dönecek olarak algılanır. Onların da yerleşme niyeti yoktur. Almanlar da Türk işçilerin geçici olduğunu düşünüp onları misafir işçi olarak nitelendirmişti. Ancak böyle olmadı… Bugün Almanya`da 4 nesildir yaşayan yaklaşık 3 milyon Türk var. Bu Türklerin de yaklaşık 1 milyonu Türk asıllı Alman’ dır.
Birinci kuşak olarak görülen ilk gidenlerin pek çoğu, çalıştıkları işler nedeniyle, çeşitli sağlık sorunlarına maruz kalmıştır. Çoğu zengin olsa da sağlık açısından bitiktir. Anadolu’dan kopup giden bu ilk kuşak, geleneksel değerlere bağlı “milliyetçi-muhafazakar” kişilerden oluşmaktadır. Pek çoğu şehir görmeden Almanya’ya ayak basan kişilerdir. Dışa kapalı yapıları, toplumdan soyutlanmış hayatları ile Almanya, onlar için yeni bir “doyduğu yer” olmuştur olmasına da “vatan” olamamıştır… Haliyle “memleketleri” ile olan bağları da gevşese de genelde, Almanya’da kalmaya devam etmişlerdir.
Değişiktiler… Yarım başörtüleri, bol paçaları, geniş yakalı gömlekleri ve uzun saçları kenardan tüylü şapkaları ile bulundukları toplumdan ayrı bir gruba ait oldukları belli olmuştur. Ancak Alman olamayan, Türk için de biraz “farklı” görünen duruşları ile saçları, dinlediği müzikleri, etekleri hep konuşulmuştur. Haliyle bu yalnız hayatları, 1980’lerde yeni bir değişime konu olmuştur. ihtilal sonrası, Almanya’ya kaçıp yerleşen sığınmacıların da oluşturduğu grupların etkisiyle, ideolojik olarak da belirginleşmeye başlamışlardır. Ancak en belirgin yanlarının parasal güçleri olduğu söylenebilir. o gün için önemli miktarda para ile yeni tanışan; babasının kendisine ayırdığı miktarla geçinirken birden yüklü rakamlarla buluşan bu gençlerin hayata bakış ekseni başkalaşmıştır. Eğitimleri düşüktür, sosyal çevreleri ise kendileri gibi hemşehrilerinden olması yaygındır.
Alman Eğitim Bakanı da Türkiye’ye gelip Almancayı öğrenmeyi, değişmeyi ve Alman toplumuyla kaynaşmayı tercih etmeyen bizim Alamancılar için Türk yetkililerle görüşmüş ve ilgililerden işbirliği talebinde bulunmuştur. Hele ki aile içinde kayrılıp kollanan genç neslin, lüks arabalara sahip olması da gündem olmuştur.
Türkiye veya Almanya’dan aile içinden ya da akraba evlilikleri ile devam eden hayat kurgusu son dönemde boşanmalarla sonuçlanmaktadır. Almanya’da büyüyen kızların, baba zoruyla Türkiye’den yaptığı evlilikler veya tam tersi Almanya’daki bir erkeğin Türkiye’den evlenmesinde de çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Dil bilmeme ile başlayan topluma entegre olamama sorunu uzun yıllar sürüp gitmiş ve sıkı sıkıya sarıldığı yerel değerlere bağlı ve kendini bulunduğu ortamdan tecrit eden yapılar Almanya için de önemli sorun olmaya devam etmektedir.
Almanya’nın işçi ve gidici dediği bu grup 55 yıldır oradadır. İsviçreli yazar M. Frisch “işçi dedik, insan geldi” sözü, sorunu teşhis etmektedir. Onların da her yerde görülebilecek çok sayıda resimleri bulunmaktadır.
Türkiye, bugün başka bir grup insan için ikinci vatandır. Hakikaten ötekilerin “görsel” ya da dergi kapağı olarak kullandığı Suriyeli göçmenlere ait resimlerin insani yanıdır. Onlara kapılarını kardeşçe açarak sadece sayı değil, sadece göçmen değil; onlara insan olarak “insanca” el uzatmıştır. Bir entegrasyon sürecinden geçeceğimiz açık ve Almanya deneyiminden alacağımız bolca dersler bulunmaktadır.